Cüzdanımda birçokları gibi benim de iki kimlik kartı var.
Birine KDV, vergi, sosyal sigorta için bedel ödüyorum. Bunun yanında bazılarımız için en az 1 yıl da koğuşta geçiriyor. Ben bedelli yaptığımdan bir ay yaptım o yüzden konunun bu tarafında büyük sözler söylemek istemiyorum.
Ancak, elimdeki kimlik kartlarının birincisi sayesinde yöneticiler yurttaşlarını zaman zaman aşağılıyabiliyor. Arada bir de bonus olarak deniz ötesinden aşağılanıyor bu yurttaşlığın sahipleri.
Bu yurttaşlığın sunduğu hakların anayasal garantisinden bile kuşkularımız var. Toplumların ve hakların oluşmasındaki en eski mesele olan mülkiyet hakkında bile emin olamuyoruz. Mülke mülk diyemiyor; “eşdeğer”, “tahsis”, “türk malı” diyoruz. Ona göre mülkiyet ilişkisinin niteliğini, değerini belirliyoruz.
Sosyal medyadaki paylaşımlarıın bir suç unsuru bulunmadığı sürece, anayasal anlamda ifade özgürlüğüne girdiğini söylüyoruz ama kendimizi ifade ederken 3 kere düşünüyoruz. Ancak, otosansür uyguladığımız da çoktur.
O yüzden hak merkezli baktığımda, kktc yurttaşlığı karşılığında elime geçen ne var bilmiyorum, bir tek TC’ye girişte vize istemiyor. Başka bir yer zaten tanımıyor.
TC’de de çalışmak istiyorsanız, özel bir ayrıcalık durumu da ortaya çıkmıyor. Çoğu kktc yurttaşı, TC’de çalışacaksa gidip TC yurttaşlığına başvuruyor.
Diğer kimlik kartını elimde bulundırmama rağmen, bu hakkı veren otoriteye herhangi bir vergi ödemiyorum, herhangi bir sosyal güvence yatırım yapmaya da gerek yok. Sadece alışverişlerde KDV ödüyorum ki son 1 yıldır geçemediğimizden öyle bir sorumluluk da yok.
Karşılığında Avrupaya vizesiz gidiyorum, gezebiliyorum, çalışabiliyorum, eğitim hakkından yararlanabiliyorum. Mesela eğitim alırken, yabancı olduğunuz ülkede yerli gibi muamele görebiliyoruz. Bir de AB üyesi olmanın faydası olarak, Kıbrıslı Türklere yönelik AB’den burs alma olanağı da var. Üstelik bu burs seçeneği sanırım bugüne kadar başvuran ve faydalanan oranına baktığımızda muhtemelen en kolay alınabilinen burslardan biridir.
Bir de cebimizde taşıdığımız belgeler belli siyasi haklar da kazandırıyor.
Mesela ilki ile Kuzey Kıbrıs’ta muhtar, belediye, vekil ve başkan seçebiliyorsunuz. Ancak seçim sonuçları istenildiği gibi gelme ihtimali varsa, müdahalelere tanık olabilirsiniz. Bu da yine kktc yurttaşı olmanın gizli siyasi bedellerinden biri olsa gerek…
Diğer belge ile ise Avrupa Parlementosu seçimlerine oy verebiliyorsunuz. Bunun yanında eğer bir Avrupa devletinde ikamet ediyorsanız, yaşadığınız yerin yerel seçimlerinde de oy verebilirsiniz. İngiltere’deyken, tüm bunların yanında bir de CommonWealth üyeliğinden genel seçimlerde de oy vermek mümkündü. Britanya vatandaşı olmadığım ve ülkede sadece birkaç yıldır ikamet ediyor olmama rağmen bu hakka sahip olmama ben de şaşırmıştım. Brexit sonrası durum ne bilemiyorum.
Doğrusu cebinizdeki kimlik belgesine dayalı haklarınızı talep edip kullanmayı becirirseniz, daha birçok olanağa da erişebiliyorsunuz. Mesela, AB üye kimliği sayesinde onlarca konferansa, çalıştaya vs katıldım, çoğunda cebimden tek bir kuruş bile çıkmadı. Yatarak olmadı tabi ama böyle somut avantajları var. kktc ise Kıbrısa dönüşte gerekli olur diye rafın üstünde bekledi bu gezilerde.
Mesela, Türkiye’de Marmara Üniversitesi’nde öğrenciyken o sene yeni başlayan Erasmus programına katılarak değişim öğrencisi olmak istedim. Bu programa katılmak isteyen ilk Kıbrıslıydım ve TC vatandaşlığım yoktu.
Önce TC vatandaşı değilim diye hakkın yok dediler. Yolu tuttum İstanbul’dan günü birlik Ankaraya gittim, o zaman Erasmus programının koordinasyonunu yapan ulusal ajansta bir yetkiliyle görüşmek istedim. Hem kktc hem Kc vatandaşlıklarımı masaya koydum. Bana neden gidemeyeceğimi anlatın dedim.
Oradaki son derece nazik bir görevli konuyu anladı. Kıbrıslı öğrenciler için bir çerçeve oluşturulması gerektiği anlaşıldı. Avrupa yurttaşı olan Kıbrıslıların engel yaşamadan yararlanması gerektiği ayrıca kktc yurttaşlarının da istiyorsa tek kullanımlık TC pasaportu alıp katılmasının yolu açıldı. Bu sayede eğitimimin bir bölümünü değişim öğrencisi olarak geçirdim.
Bütün bunlar birbirini tanımayan, tanımak istemeyen, sorunları olan ülkelerin yurttaşlarına yönelik Avrupa birliği ile ilişkiler bağlamında alınan ve atılan adımlar oldu. O zamanlardan bugüne Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileri biçim değiştirmiş olabilir. Ancak hala daha, gerçek bir devlet anlayışından bahsediyorsanız, devletler başka devletlerin yurttaşlarına saygı gösterirler. Çünkü kendi yurttaşları da aynı muameleye tabi olacaklarını bilirler. Ancak, mesaryada temel ahlaki anlayıştaki yoksunluk, bir anda ortaya çıkıyor.
Üst düzey bir makamı işgal eden birileri, mikrofona konuşurken ifadelerini tartma ihtiyacı duymuyor olabilir. Ancak, lafı çevirmeden söylemekte yarar var: Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşı olmak hakaret falan değildir.
Hele bu siyasi iklimin getirdiği onlarca engeli görünce, insanca yaşamamıza olanak sağlayan en önemli araçların başında geldiğini de söyleyebiliriz.
Tabii ki kimse bu hakkı kullanmak zorunda değil; ancak bu hakkını kullanıp bireysel anlamda faydalanıp hem kendine hem de toplumuna fayda sağlayan insanlara dönük ötekileştirici bir dil kullanmak siyasetin geldiği en dip noktadır.
Bu ötekileştirici dili kullananlar, yurttaşlarından açıkça ve lafı dolandırmadan özür dilemelidir.
Doğrusu, bu kadar hesapsız ifadelerin kamuoyu ile bu kadar rahat paylaşılması gerçekten utanılması gereken bir noktadır.
Bu tarz tepkileri her gördüğümde “utanmaktan usandık” diyorum; her seferinde aynı şarkının dizeleri aklıma takılıyor:
“Utanmayan insan olur mu lan?”