Aşağıda okuyacağınız makale, bir yargıya varmaktan öte kamusal alanda bir düşünce egzersizi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bugün Ersan Saner’in düzenlediği basın toplantısı sırasında özel televizyon kanallarının gece yarısı itibariyle yayınlarının karartılacağı duyuruldu. Sesinden kim olduğunu anlayamadığım bir basın mensubu meslektaşım tarafından sorulan “yayınların karartılması ile ilgili Bakanlar Kurulu bir çalışma yürütüyor mu?” sorusu üzerine, Ersan Saner kurumların 2018 yılından beri Türksat’a borcu olduğunu ve çözüm için çalışmaların sürdüğünü ifade etti.
Soru-cevap kısmında muhabir arkadaş, “devletin borcu” ibaresini kullanmış, Ersan Saner ise “devletin değil, kurumların borcu” diye muhabir arkadaşa düzeltme yapmıştır.
Üzülerek belirtmeliyim ki, Ersan Saner bu kez haklıdır. Bu borç, devlete ait bir borç olmaktan öte, kurumların kendilerine ait bir borçtur. Ödenen para, kurumların Türksat üzerinden yayın yapabilmesi için verilen “kira” bedelidir. Konuya ek olarak, devlet ile özel TV kanalları arasında bulunan bir anlaşma gereği, Türksat’a ödenmesi gereken tutar, her yıl devlet tarafından karşılanmakta, bu da devlet ile TV kanalları arasında istemsiz bir bağımlılık ilişkisi oluşturmaktadır.
Birçok internet gazetesinin “kktc devletinin borcu yüzünden yayınlar karartılıyor” şeklindeki yorumu da; bu sebeple sorunludur.
Evet, Kıbrıslıtürklerin büyük bir çoğunluğunun yoğunlukla TC kanallarını seyretmesi ve bu gerekçeyle reklam veren şirketlerin Kıbrıs’ın kuzeyindeki televizyon kanallarına reklam vermek istememesi bir gerçek. Bununla ilgili tartışmalar halen sürüyor. Bu kaotik çelişki, kurumların kendilerini çevirecek maddi geliri bir türlü oluşturamamasına da sebebiyet veriyor.
***
Bunları söylediğim için birçok meslek büyüğüm tarafından “yargılanacağımı” biliyorum. Ancak sanırım, yayın yapabilmek adına devletle kurulan ekonomik ilişkinin tartışılmasının vakti gelmiştir. Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapı, kurulduğu günden beri Türkiye’deki politik iklime göre şekil almaktadır. Hepimizin bildiği bir gerçek, Türkiye’nin şu anki politik iklimi de medya organlarının teker teker susturulması ve kontrol altına alınmasına yönelik bir tavır sergilemektedir.
Hal böyle olunca, özel televizyonların, devletle kurduğu ekonomik ilişki de işleri karmaşıklaştırmaktadır. Bir diğer deyişle, devletin kurumların borcunu ödemekten vazgeçeceği herhangi bir durumda, televizyon kanallarının susması; bu çerçeveden bakıldığı zaman bir mecburiyettir.
Ancak, Türksat tarafından bu gece yarısı itibariyle karartılacağı bildirilen yayınların “ifade ve düşünce özgürlüğüne yönelik müdahale” ya da “susturuluyoruz” olarak değerlendirilmesi; bana biraz zorlama olarak gelmektedir. En başından beri çarpık bir şekilde kurulan devlet-tv ilişkileri, bir gün susturulmaya mahkumdu zaten…
Hali hazırda, devletin parasını ödediği yayınları ödemekten vazgeçmesi “ifade özgürlüğüne müdahale” olarak kestirilip atılacak bir söylemden daha fazlasıdır. Evet, ifade özgürlüğü kısıtlanmaktadır ancak devletin ekonomik gücüyle ödenen yayınların karartılmasının ardındaki ekonomik ilişkiyi konuşmamak; esas tartışmayı yanlış bir alanda yapmaya çalışmaktan öte bir durum da değildir.
Olayın bir diğer tarafı ise RTÜK’ün denetimi altında olan Türksat’ın Kıbrıs’ın kuzeyindeki kanallara dair denetimini tartışmaktır. RTÜK’ün son dönemde Türkiye’de neleri yasaklamaya başladığını teker teker yazmaya gerek yoktur sanırım. Erdoğan’a hakaret edildiği gerekçesiyle Diyalog TV’nin Türksat’tan çıkarılmasının üzerinden de pek geçmedi hani… Karasal yayıncılıktan vazgeçerek, Türksat üzerinden dünyaya yayın yapma hevesi de bizleri bu noktaya getirmiş olabilir.
***
Kıbrıs’ın güneyinde yerel TV kanalları, yıllardır karasal yayıncılık yöntemi ile yayınlarını südürmektedir. Yaşım gereği Kıbrıs’ın kuzeyindeki karasal yayıncılığın ne ara sona erdiğini hatırlamasam da, yakın geçmişte bir dönem Kanal Sim, Türksat yayınlarından çıkarak karasal yayıncılığı denemiş, ardından çeşitli gerekçelerle Türksat yayınlarına geri dönüş yapmıştı. Bahsi geçen süreçte, Kanal Sim yöneticisi Sami Özuslu’nun uzunca bir süre Yenidüzen’de köşe yazısı yazmadığını hatırlatmakta fayda var. O dönem iktidar UBP-CTP hükümetiydi…
Belki bizlerin de tekrardan karasal yayıncılığı konuşma vaktimiz gelmiştir. Ya da artık bir zahmet modernleşmeye başlayarak, internet üzerinden yayın yapabilmenin şartlarını konuşabiliriz…
Elimde herhangi bir veri olmamasına rağmen, internet üzerinden sürdürülen TV yayıncılığının ölüme terk edilmiş birçok geleneksel TV kanalını da tekrardan canlandırdığını gözlemlemekteyim.
Belki öyle bir yöntem, şu anki yapıya oranla daha sürdürülebilir olur. Ne dersiniz?