Bu makale ilk kez 13 Ocak tarihinde Hasan Ercüment’in kişisel sosyal medya hesabından paylaşılmış, yazarın izniyle okuyucularımızın bilgisine getirilmiştir.
Kıbrıs’ın yurtsever emekçileri.
Mart 2019’dan beridir adamızı ortadan bölen kanlı tel örgüler ve kısmen açılı olan barikatlar tekrar kapandı.
Ara ara biraz aralansada malesef emperyalizmin bölgemize biçtiği acı sonuçta hedeflendiği gibi kapanıyor.
Bu son kapanmanın adını Korona koydular. Yalanı yok yalnızca bizi değil bütün dünyayı sarsan bir virüs. Peki, kapıları kapamanın buna olumlu bir etkisi mı olacak?
Elbette hayır!
Amaç başka, esas amaç; 74’ten beridir iki toplumu ayırma politikalarına ters duran işler gelişiyordu. Iki toplumun yakınlaşması bazı kesimlerin çıkarcı politikalarına ters düşüyordu. Buna dur demek için Covid-19 tam bir can simidi gibi geldi.
Yaklaşık bir yıllık bir kapanma süreci yaşadık, peki bu sağlık için miydi?
Elbette hayır.
Bunun böyle olmadığı defalarca ispatlandı!
1974’ten 2002’ye kadar iki toplumun ayrı bırakıldığı süre tam da istedikleri gibi kontröllü seyrediyordu ancak siyasi olarak baskı altında kalan Türk tarafı 2002’de kapıları kontrollü açma yönüne başvurdu, ama kendilerince bu da başka sorunları ortaya çıkarıyordu buna dur demek gerekecekti, ama nasıl ?
1974’ten 2002’ye kadar olan süreci iyi değerlendirmek gerekir bu süre içerisinde Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin ne gibi bir ilişkisi vardı?
Buna bakmak gerekir.
1974-2002 arası değerlendirmemiz gerekenler…
1- Pile köyü
(Emperyalist anlaşmaları gereği ortada bırakılan bir yer.)
Kontrollü geçişler serbest.
2- Pergama. (ayını şekilde kısmen kontrollü serbest)
3- Ingiliz üs bölgelerinde çalışanlar serbest
4- BM çalışanları serbest
5- Yeşil hat tüzüğü gereği ticaret serbest.
6- Bakanlar kurulu kararı ile özel izinli işçilere serbest ( hatırlayanlar bilir bu insanlar ince elenip sık dokunuluyordu. Kendilerine yakın sağcı kişiler olmak zorunluydu)
Peki 2002 sonrası ne oldu? Ne değişti?
Bu yukarıda saydıklarımızın haricinde her isteyen istediği yerde bir yerlerden izin almaksızın çalışmaya başladı.
Öğrenciler aynı okullarda okumaya başladı.
Yeni arkadaşlıklar kurulmaya başlandı.
Evlilikler başladı.
Bunlar bu zihniyet için tehlikeli ve istenmeyen durumlar ortaya koyuyordu. Bunca yıldır düşmanlıktan beslenenlerin tekerine çomak sokan olaylara kendilerince bir dur demek gerekirdi. Korona hızır gibi yetişti, bu fırsat geri tepilemezdi. Bu iş 1-1.5 yıl sürer, kapılar kapanır ilişkiler soğuma gösterir, şikayetçi olanlar kaçar diğerleri sindirilir ve taşıma nüfüsün gücü ile nihai hedefleri olan taksim ve adanın yarısını TC’ye bağlanma işi gerçekleşir.
Tüm hedefleri bu.
Ama bu kadar kolay olmayacaktı.
Adını yine onlar koymuştu “güney emekçileri” diye, dilimize onlar doladı ‘güney’ ‘kuzey’ diye.
Gerçekte Kıbrıs’ın yurtsever emekçileri:
Mart 2020’de onların tabiriyle ‘güney emekçileri’ diye örgütlenip sokağa indi bu memlekette anlımızın terini akıttığımız topraklar bizimdir dedi.
Adanın her iki bölgesinde çalışabilen insanlar varken kendilerine yapılan haksız kısıtlamaya karşı geldi.
Kimseden para dilenmedi, açık olan iş yerlerine ulaşma hakkını savundu.
Kendi topraklarında sürgüne gitmeyi kabul etmedi.
Eşitsiz alınan kararlara karşı, alnı açık başı dimdik durdu zulmedenlere.
Onun için bu düşmanlık ‘Güney emekçisine’.
Çünkü güney emekçileri barıştır.
Güney emekçisi birlikte üretmektir.
Güney emekçisi kendi ülkelerini yeniden inşa etmektir.
Güney emekçisi bağımsızlıktır.
Güney emekçisi Stavros ile Derviş’in lokmacı barikatında birbirlerine silahlarla düşmanca bakmak değil, birlikte ortak vatanlarını ileriye taşımaktır.
Güney emekçisi iki toplumun el ele tutuşudur.
Güney emekçisi halkların birliğidir.
Güney emekçisi yeniden yakınlaşmanın köprüsüdür.
İşte bu yüzden bize düşman bu yapı! İşte bu yüzden bizi bölmek dağıtmak gerekiyordu!
Bağır, bağır bağırdık bu örgütlenmeyi dağıtmayın izin vermeyin dedik ama dinletemedik
Güney emekçilerinin dağıtılmaması için her şeyi denedik ancak sırtını koskoca Kıbrıs’ı bölmeyi becerenlere dayayanlar bu şerefli örgütlenmeyi de bölmeyi becerdi.
Ama yılgınlık yok, direniş var!
Onlar kesecek, biz dikeceğiz.
Onlar bölecek, biz birleştireceğiz.
Onlar kendi bataklıklardan çamur atacak, biz kurutup gül bahçesi yapacağız.
Geri çekildik sanmasın kimse, daha ileri atılmak için geriledik o kadar.
Bizim yaşama nedenimiz mücadele!!!
Hal böyleyken “sol” muhalefet ne yapıyor?
Neredesiniz ?
Memleket kalıcı olarak bölünüyor sesiniz soluğunuz yok.
Hani nerde seçim zamanı örtündüğünüz solcu çarşafınız ?
Üzerinde Che tişörtü dilinde çav bella, baş federasyoncular nerdesiniz?
Yoksa siz de mi vazgeçtiniz federasyondan ?
Doğru ya sizin solculuğunuz ustanızın izin verdiği kadar.
Ya o daha radikal solcular siz neredesiniz ?
Hani bizlerin kamplarda kalmamızı önerenler, çok inandığınız uğruna mücadele ettiğiniz KKTC denen sömürge yönetiminiz bizleri kendi ülkemizde kamplara gönderdi işte, istediğiniz oldu! Sevinin!
Gözünüz aydın!
Ya o diğerleri o en keskin, dünyanın tek “gomonistleri” sokaklardan şiro ile toplayacaklardı ölüleri dediniz. Kapanalım evlere ‘olağanüstü hal’ ilan edelim diyenler ne oldu size ?
Kapanalım, halk da görsün da ders çıkarsın diyenler. Ne oldu gördüler mi ?
Biz gördük.
Yüzlerce işsiz kalanları gördük. Iki toplum arasında kopuşu gördük. Işçiler arasında bölünmeleri, ekonomik olarak burjuvaziye daha da muhtaç kalan bir işçi sınıfını gördük. Kendi korkuları yüzünden vatanlarının bölünmesine suskun kalanları da gördük, görüyoruz!
Hiç mi ders çıkarmadık hiç mi kazanım elde etmedik bu süreçte? Fazlasıyla edindik elbette! Dostu da düşmanı da gördü birçoğumuz. Dost görünümlü düşman yedeklerini de gördük.
Tarih yazacak elbette, mücadele edenleri de korkakları da
Hesabını soracağımız günler de gelecek hiç kuşkunuz olmasın.