Çözümleme, edebiyat, tiyatro, sanat, müzik ve sinema gibi sanatsal alanlarda sıklıkla kullanılan bir tekniktir. Bu teknikle, hazırlanan sanatsal içeriğin, derinlemesine analizi yapılır ve alt metinde yatan anlamların açığa çıkarılması hedeflenir. 11 Ekim tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylar siyasal propaganda ögeleri içeren filmlerini de sosyal medya aracılığıyla paylaşmaya başladı.
Bu kapsamda, şu anda okuduğunuz bu yazıda, “bağımsız” Cumhurbaşkanı adayı Kudret Özersay’ın, dün akşam saatlerinde sosyal medya hesabından yayımladığı seçim filmini değerlendirerek, film üzerinden bir yargıya varma amacıyla filmin ögelerine ayrılması ve belirlenen ögelerin ayrı ayrı incelenmesi hedeflenmiştir.
Öncelikle, “Benim Hikayem, Bizim Hikayemizdir” başlığıyla sosyal medyada yayımlanan videoyu izlemeyenler için video şöyle:
Filmin künyesi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, filmi kimin çektiği, kimlerin oynadığı ile ilgili bilgiler, bu yazının kapsamında değerlendirilmemiştir.
Bir videonun anatomisi
Video, TC’nin 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a yaptığı müdahale sırasında dönemin TC Başbakanı Bülent Ecevit’in söylediği “biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz” sözleriyle başlıyor.
Ekran, siyah beyaz çekim tekniğiyle, evin penceresinin içinden; sokağın ışıklarının içeriye yansıdığı ve pencerenin önünden bir kadının, çocuklarıyla beraber evini terk ettiği anı göstererek başlıyor. Kudret Özersay’ın doğumundan sonraki savaş dönemini anlatan sahne, babasının ölümünden sonra henüz altı aylıkken babasının şehit olması ertesinde annesi ve kardeşleriyle birlikte Lefkoşa’nın kuzeyine göç etmesini gösteriyor.
Bu sırada, Kudret Özersay’ın sesinden dinlediğimiz kısımda ise “benim bir hikayem var. Benim hikayem, hepimizin hikayesidir” denilmektedir.
Gölge anlatımı
Videonun 11’inci saniyesinde, yolda çocuklarıyla beraber yürüyen kadının asfalta vuran gölgesi konu edinmiştir. Sinemasal anlatıda gölge, estetik görüntüsü yanısıra, bu estetikle beraber algılanan ve yorumlanan bir metafor ya da simge olarak karşımıza çıkmaktadır.
Işık ve gölge birbirlerine karşıt olarak bulunur. Işık olmadan gölge var olmaz. Bir kişi yürüdüğü sırada, arkasında veya önünde ışık varsa; gölge de onu aynı oranda takip eder. Işık ve gölgenin ikiliği, aynı zamanda psikoloji terminolojisinde, bilinç ve bilinçaltının ikiliği anlamına gelir. Buna göre insan, ışık ve gölge, bilinç ve bilinçaltı arasında yarı aydınlık bir değerde yaşar.
1910 ve 20’li yıllarda, filmlerdeki gerçekçi görüntüler bilinci gösterirken, gölgenin en sık kullanılan öge olduğu dışa vurumcu görüntüler, bilinçaltını ya da gerçekdışı dünyayı anlatmak için kullanılmıştır. Filmlerde genellikle metaforik olarak insanın olumsuz ve karanlık yönlerinin gölgeler aracılığıyla sembolize edildiği varsayımı ortada bulunmasına rağmen, bahsi geçen filmde, konu genel anlamıyla ele alındığı zaman; tekniğin bu amaçla kullanılmadığını söylemek mümkündür.
Yıldız sembolü ve “baba Denktaş”
Yine filmin 13 ve 17’inci saniyeleri arasında; yürüyebilecek yaşta olan çocuğun (Kudret Özersay’ın abisi) elinde bir valiz olduğu ve savaştan sadece bir valizle kaçabildikleri sembolize edilmektedir. Bu sırada; annesinin kucağında olan bebeğin ise elinde Kudret Özersay’ın şimdi seçimde de kullandığı yıldız sembolü ilk kez karşımıza çıkmaktadır. Bu sembol, videonun devamında sık sık vurgulanacaktır.
Bilindiği üzere, yıldız sembolü, kktc’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın da kullandığı semboldü. Dolayısıyla, yıldızın bebeğin elinde göründüğü ilk anda, Rauf Raif Denktaş’ın kktc’nin kuruluşunda yaptığı konuşmayı duymak rastlantısal bir durum değildir.
Özersay’ın Rauf Raif Denktaş ağırlıklı bu anlatımının, “baba Denktaş”ı kendisinin temsil ettiği yönündeki anlatımına değinmekte fayda var. Kudret Özersay’ın, Rauf Raif Denktaş’ın görüşmeci heyetinde yıllarca görev yaptığını hatırlatalım. Bu anlatım aynı zamanda, Serdar Denktaş’ın seçimde kullandığı “yıldız” sembolü ve anlatımı ile de benzerlik göstermektedir.
Çocukluk saf ve doğal haliyle, her izleyici için önemli bir seyir nesnesidir. Bireylerin, filmde çocuk karakteri görmesi; başka bir hayatı izliyor gibi değil de, kendi hayatını izliyormuş gibi tepki vermesini de ortaya çıkarır. Bu kapsamda; Özersay’ın çocukluğunu ve yetişkinliğe doğru evrilmesini gördüğümüz bu filmde; filmin senaryosunu hazırlayan kişi/kişiler, izleyicinin de o dönemle bir bağ kurmasını hedeflemektedir.
Videonun devamında büyüdüğü ve ilkokul çağına geldiği gözlemlenen çocuğun yine elinde “yıldız” ile ilkokula gittiği görülmektedir. Bu sırada, Kudret Özersay’ın sesinden şu ifadeleri duyarız: “Karanlıktan aydınlığa doğru, yürüyüşümüzün hikayesidir. Uzun bir yürüyüşün hikayesidir.”
Özersay’ın sesinden duyduğumuz bu sözler sırasında, çocuğun ilkokul sıralarından artık yetişkinliğe doğru evrildiği ve elinde “Politics of Cyprus (Kıbrıs Siyaseti)” adlı bir kitap ile Devlet Kütüphanesi’nin olduğu binaya doğru gittiği görülmektedir. Bu sahne ile, Kudret Özersay’ın genç yaşlardan itibaren, Kıbrıs politikasına ilgi duyduğu ve İngilizce metinleri okuduğunun sembolleştirilmesi göze çarpmaktadır. Fransa’da yoğun bir şekilde yapılan kültürel ve entelektüel tartışmalar, kitap ve estetik zevkler üzerinden ayrışmaya gider. Kitap, bu kapsamda bir tür “soylulaşma” sembolüdür.
Yine bu sırada, “baba Denktaş”ın 1984 yılında BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmadan kesitler duyulmaktadır. Denktaş’ın yaptığı konuşmadan şu kesit öne çıkarılmıştır: “Egemenliğimizle, bağımsızlığımızla, özgürlüğümüzle; onlara dokunmaya hakları yok.” Denktaş’ın konuşmasının yapıldığı sıralarda, Kudret Özersay’ın yazdığı “Kıbrıs’ı yeniden Okumak” adlı kitabı ve videodaki genç Özersay’ın o kitaba uzandığı görülmektedir. Yukarıdaki “soylulaşma” çabasından hareketle; yine burada da kitabın Özersay tarafından yazıldığının gösterilmesi; kişinin kendini geliştirmesi ve savaş yıllarından beri Kıbrıs sorununa duyduğu “ilginin” karşı tarafa aktarılması çabasını göstermektedir. Dahası, videonun bu kısmıyla, Denktaş’ın ideasının Özersay üzerindeki etkisi ve onun ideallerinin temsilcisi olarak Özersay’ın siyasete girdiği imajı pekiştirilmeye çalışılmıştır.
Hemen ardından, Özersay’ın Meclis merdivenlerini koşar adım çıktığı ve “halka hizmet” yolunda vakit kaybetmeksizin görevde olduğu imajı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu sırada, Özersay’ın sesiyle şu sözler duyulur: “Mücadelemiz, bir var olma mücadelesidir.”
Devamında, Özersay’ın Meclis kürsüsünde ettiği yemin izlenmekte… Bu sırada arka planda bulunan YDP milletvekili Bertan Zaroğlu’nun da dikkati dağıtmamak maksadıyla; flu bir hale getirildiğini görmek mümkündür. Yine “halk için çalışan kişi” imajının yaratılması çabalarına katkı sağlaması amacıyla, videonun ilerleyen bölümünde Özersay’ın bakanlıktaki toplantı masasında bazı notlar okuduğu ve altını çizdiği gözlemlenmektedir.
Videonun son sahnesi olan lapsanaların bulunduğu bir ovada, Özersay’ın çocukluk halinin başını okşadığı, üniversiteli genç Özersay’ın omzuna dokunduğu ve bebek Özersay’ın yanağını tuttuğu gözlemlenmektedir. Son olarak, aynı sahnede şimdiki Özersay’ın, bebek Özersay’ın elinden yıldızı aldığı görülebilir.
Sahne sırasında, Özersay’ın sesinden şu ifadeler duyulmaktadır: “Mücadelemiz, aydınlık bir gelecek içindir. Benim hikayem, bizim hikayemizdir”. Konuşmanın sona ermesiyle birlikte, kamera yükselir; “Benim hikayem, bizim hikayemizdir” ifadesi tırnak içinde ekranda yansır ve altında Kudret Özersay yazısı ile meşhur “yıldız” sembolümüz yine görünür.
Denktaşlaşma çabası
Bir “idol” olarak Rauf Raif Denktaş’ın kktc siyasetinde önemli bir yere sahip olması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak bu yazı, Denktaş’ın doğru veya yanlışlarını tartışmayı hedeflememektedir. 2020 Cumhurbaşkanlığı seçiminde “baba Denktaş”ı kimin daha iyi temsil edeceği üzerindeki tartışma da bu açıdan sürmektedir.
Serdar Denktaş’ın “Serdar” ismiyle seçime girmesi ve yıldız sembolünü seçim logosu olarak kullanması da bu amaçla okunabilir.
Edit: Twitter’de A. Bahadır G. adlı kullanıcı yazıya bir katkıda bulundu. Bahsi geçen kullanıcının iletisini aynen yazıya ekliyorum. Katkı için teşekkür ederim.
Atatürk’ün büstünde yer alan “yükselen yeni nesil sizsiniz” sözüne atfı unutmuşsun hocam.
Hem Kudret Hoca’nın gençliğine, hem Atatürk’ün ilerici/pozitivist özelliğini örnek alışına hem de malum sözün devamındaki “öğretmen” övgüsüne gönderme olarak dikkate alınabilir.