Okan DAĞLI – Yücel VURAL
Türkiye’nin bazı aktörleri ile Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı arasında süregelen görüş ayrılıklarının nedeni nedir?
“Ya da Akıncı’nın duruşunun anlamı nedir?” Aslında yazının başlığı bu. Ama herkese hitap etsin diye değiştirdik…
Bize göre görüş ayrılığı ya da çelişki, Akıncı ile “Türkiye’den bazıları” arasında. Yani “tüm Türkiye” ile Akıncı arasında değil!
Baksanıza, Oya Baydar isyan ediyor… O Akıncı’nın yanında, tarihsel sol-demokratik duruşunu sürdürüyor. Nedenini merak ederseniz eğer yazısına bakabilirsiniz. T24 internet sitesine erişim hala daha mümkün!
Ertuğrul Özkök de anlaşılan, o “bazıları” arasında değil:
Ne demiş Akıncı? Guardian gazetesince “KKTC’nin Kırım gibi bir modelle Türkiye’ye ilhakı için ne düşündüğü” sorulmuş. O da “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” demiş. (E. Özkök, ‘O öğlen bu masada bize anlatılan özel bir gece,’ 12 Şubat 2020, Hürriyet.
Bilmeyen varsa duyuralım… Türkiye hükümeti Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesini uluslararası hukuka aykırı buluyor ve tanımıyor!
Akıncı ilhaka karşı mı? Elbette karşı. Peki ilhaka karşı çıkan sadece Akıncı mı? Akıncı’nın bu konuda yalnız olmadığını Mısır’daki sağır sultan bile duymuş.
Akıncı’nın tepkileri ve duyguları toplumsaldır.
Ertuğrul Özkök, Akıncı’nın ilhak karşıtlığını anlıyor ama ekliyor: “Akıncı bunu daha serinkanlı ve daha az incitici bir ifade ile dile getirebilirdi.”
Peki Akıncı’nın hatası nedir ya da Akıncı neyin peşinde? Bu soruya yazının sonunda yanıt vereceğiz.
Öncelikle şunu hatırlatalım… Bugün Akıncı’yı hedef seçenlerin yarattığı gerginlik ya da Akıncı’yla olan görüş ayrılıkları pek de yeni sayılmaz. Yani bu çelişkiyi anlamak için KıbrıslıTürkler’le Türkiye arasındaki tarihsel ilişkinin köklerine bakmak lazım.
Önce R.R.Denktaş daha 1950’li yılların sonunda Dr. Küçük’ün karşısına dikildiğinde ‘yerine oturması’ söylenmişti. ‘Muhalefet yapmanın ya da toplum içinde ayrılık görüntüsü vermenin zamanı değildi.’ ‘Anavatan aşkı’nı herşeyin üstünde tutan sayın Denktaş, içine sinmese de bu ‘tavsiye’ye uyacak ve yerine oturacaktı.
Dr. Küçük daha sonra benzer bir ‘tavsiye’ aldığında yerine oturmuş ama konuşmaktan da çekinmemişti.
Bu tür tavsiyelere hiç uymayanlar da vardı. Ve onlara dönük uygulanan şiddetin hesabını henüz veren olmamıştır!
Berberoğlu’nun susturulması ve yerine oturtulması için de bazıları oldukça haşin davranmaktaydı.
Ayni şiddet CTP’ye karşı da yıllarca sürdürülmedi mi? Onlara göre barış ve federasyonu savunmak ‘Rumculuk’ ya da ‘Rum yanlısı’ olmakla ayni şeydi.
Özker Özgür’e “Siz NATO’ya karşıysanız Türkiye de size karşıdır” denmemiş midir?
M.A. Talat’a ‘Anavatanım Türkiyedir’ dedirtmek için neredeyse tutuklanmadığı kalmıştı.
‘Rumculuk’la hiç alakası olmayan İrsen Küçük de basın önünde maaşı sorgulanarak nasibini almıştı bu yaklaşımdan.
Akıncı ise geçmişte ‘komutan çizmeyi aştı’ diyerek bugünkü duruşunu temellendirmişti.
Şimdi tüm bunlar yaşanırken kim hatalıydı?
Kısacası, tarihsel olarak demokratik olmayan bir temelde kurulmuş Türkiye-KıbrıslıTürkler ilişkisi bu şekilde devam ettikçe bu tür gerginlikler hep devam edecektir.
İşte sorunun esas kaynağı burasıdır. Ama Türkiye’nin sınırları içinde demokratik davranmayanlar dışarıda nasıl demokratik davransın ki?
Akıncı, 2015 yılında, hem öncesinde hem de seçildikten sonra sağduyuyla hareket ederek, tarihsel olarak yanlış konumlandırılmış Türkiye-KıbrıslıTürkler ilişkisini kurtarmak için ‘Anavatan-Yavruvatan ilişkisi’ yerine ‘kardeşler arası ilişki’ önerdiği zaman muhatapları bunu hemen reddetmişti.
‘Anavatan-Yavruvatan ilişkisi’ önerenlerin söylemleri arasında elbette tutarlılık vardır:
‘Kıbrıs Türktür Türk kalacaktir’
‘KKTC Türkiye’nin uzantısıdır ve öyle kalacaktır’
‘Akıncı ortadan kaldırılmalıdır’
Hani siz çözüm yanlısı idiniz ve hatta iki toplumlu bir federasyonu savunuyordunuz!
Ertuğrul Özkök’ün deyimiyle Akıncı ‘ilhak’a karşıyım’ dediği zaman niçin Türkiye hükümeti içinden bir Allahın kulu çıkıp da ‘Türkiye hükümeti’nin böyle bir niyeti yoktur’ demiyor acaba?
İlhak yanlılarının kendilerine göre nedenleri olabilir… Uluslararası hukuk ve siyaseti yanlış yorumlayarak ilhakın mümkün olduğunu düşünebilirler. Bunun KıbrıslıTürklerin refahı ve mutluluğu için daha uygun olduğunu dile getirebilirler. Bunu fikir özgürlüğü kapsamında ele alır ya da isterseniz eleştirebilir, alınganlıkların nedenini irdeleyebilirsiniz.
Peki ama “Akıncı ortadan kaldırılmalıdır” ya da “Akıncı çekilmelidir” gibi demokrasi ve insanlık dışı söylemleri ne yapacaksınız?
Akıncı’ya:
“Başını eğ hizaya geç’ diyemezsiniz!
“Türkiye tek çıkış kapımızdır” diyerek susmasını öneremezsiniz!
Onun çıkışını “seçimlerde kahraman olmaya kalkışmakla’ açıklayamazsınız!
‘Tek çıkış yolumuz barış ve federasyondur’ diyerek ‘iki-devletli çözüm’ macerasına karşı çıktığı zaman onu ‘Türkiye ile kavgayı tutuşturmakla’ suçlayamazsınız!
Ayrıca federal çözüm yanlısı iki aday arasında kendilerince kavga çıkarmaya çalışanların marifetlerine de dikkat edin! Sakın ‘oyuna gelmeyin’ mi desek acaba…
Akıncı’nın hiç mi hatası yoktur? Elbetter vardır.
Akıncı müzakare sürecine atfen ‘bu artık bizim neslin son denemesidir’ dediği zaman onu ilk eleştirenlerdeniz… Ama Akıncı, kendine göre KıbrıslıRum liderin tutumuna karşı verdiği bu tepkiyi anlamsız bir noktaya sürüklemeyerek Barış ve Çözüm hedefine bağlı kalmaya devam etmiştir.
Bazılarının Akıncı’ya karşı duyduğu kızgınlık ve öfkenin, eleştiri sınırlarını aşan hakaretlerin başka nedeni var mıdır? Peki bu hakaretlere sessiz kalarak, öküz altında buzağı arayanların içine düştükleri durumu nasıl açıklayalım?
Peki başka hatası yok mudur Akıncı’nın? Aşağıdaki hikayede olduğu gibidir herşey:
Adamın yüklüce miktarda parası çalınmış. Polis durumu soruşturuyor.
Polis, ‘ne kadar paranız çalındı?’ diye sorar. Parası çalınan adam ‘bir milyon dolar’ diye yanıt verir.
Polis şaşkınlık içindedir, ‘bu kadar parayı niçin evde tutuyordunuz? Niçin bir bankaya yatırmadınız’ der ve ekler ‘bu sizin birinci hatanız.’ Adam ‘yatıracaktım ama…’ demekle yetinir.
Polis ikinci soruyu sorar: ‘Parayı evde nerede saklıyordunuz?’ Parası çalınan adam oldukça mahcuptur, ‘yatak odamda pantolonumun cebinde’ diye yanıt verir.
Soruşturmayı yürüten polisin gözleri fal taşı gibi açılır: ‘Bu kadar para pantolunun cebinde saklanır mı?’ ‘Paranın evde tutulmasını anladık ama niçin gizli bir yere koymadınız’ diyerek adamı azarlar. ‘Bu, sizin ikinci hatanız’ diyerek adamın yanıtını bekler. Başını doğrultup polisle göz göze gelmekten çekinir adam.
Bu arada polis üçüncü soruyu sorar: ‘Hırsız eve nasıl girdi?’ Adam yine mahcup ve başı eğik yanıt verir: ‘Hava çok sıcaktı, odamın penceresini açık bıraktım, hırsız pencereden girdi’ der.
Polis ayağa kalkar: ‘bu kadar olmaz’ der. ‘Hem bir milyon doları evde, pantolonun cebinde saklayacaksınız hem de odanın penceresini açık tutacaksınız. Bu sizin üçüncü ve affedilmez hatanız.’
Parası çalınan adam dayanamaz artık. Başını kaldırır, o da ayağa kalkar ve soruşturmayı yürüten polise sorar:
‘Hırsızın hiç mi hatası yok memur bey!’
Bu süreçte Akıncı’nın çok hatası olmuştur!