Dünya Mülteci Hakları gününe özel, Mülteci Hakları Derneği’nden Fezile Osum ve Faika Deniz Paşa ile gerçekleştirdiğimiz Hiçbir Yerden Haberler podcastından öne çıkanları yazıya döktük…
1.Bölüm
https://www.spreaker.com/user/gazeddapod/muelteci-krizi-degil-insanlik-krizi-vard
Birinin mülteci olması için bireysel bir zulum riski altında olması ve bunun belirli temellerde olması lazım. Kişi, dini inanışı, siyasi görüşü, milliyeti veya herhangi bir sosyal gruba mensubiyeti nedeniyle devletten zulum görme riski taşıyorsa ya da görüyorsa, ve oradan kaçıyorsa sığınma talebinde bulunur, başvurusu sonuçlandığında ise mülteci statüsü alır.
Bir de kitlesel göç ve sığınma talepleri vardır. Burada da ayrım gözetmeyen şiddet olgusu var. Suriye’ye bugün biz de gitsek zulum görebiliriz. Aynı risk ile karşı karşıyayız. Sırf Suriye’de oluşumuz bizi riskli hale getirir. Böyle durumlarda da kişiler ülkelerinden kaçmak zorunda kalıyor. Buna da mülteci diyoruz.
AB ve Mülteciler…
AB ve Batı mülteciler konusunda iki yüzlü
Mülteci olmak aslında geçici bir şeydir. Savaş, zulum hali, vardığı yerde kişinin o coğrafyaya entegre olması… Eğer bu ikisi mümkün değilse üçüncü ülkeye gider. Bu üç etkenden ilkini eledik. Sürekli savaş var. İkincisi gittiğin yerden uyum sağlamak. Orada da bu olamıyor. Fakat üçüncü güvenli ülkelere de gidilemiyor. O zaman birinci varış ülkelerinde insanlar sıkışıyor. Birinci varış ülkesi, ülkelerinden sınırdan hemen geçerken varacakları yerdir. Bu kez da bu insanlar üzerinde baskı oluşuyor. Batı mültecilerin kendisine gelmemesi için de Türkiye’ye ‘ben sana para vereyim sen sus’ diyor. veya Lübnan da öyle. Bu ülkelerde de yozlaşmış rejimler görüyoruz. Yani sadece savaşların sürmesinde değil, aynı zamanda bu politikalarda ve çözüm bulma noktasında da AB’nin ve Batı’nın iki yüzlülüğü var.
Bu nedenle sürekli mülteci krizinden bahsederiz. Ama sıkıntı sistemden kaynaklı. İnsanlık krizi var aslında mülteci krizi değil.
AB, insan hakları perspektifinden çok mültecilere bir tehdit olarak yaklaşıyor
Sınırların, savaşların, göç politikalarının, ırkçılığın ve egemen sistemin yarattığı bir krizdir bu. Aslında insanlık krizidir. AB aslında insan haklarına bir adanmışlığı içerir ama mülteci meselesinde tam tersini görüyoruz. İnsan hakları perspektifinden çok mültecilere bir tehdit olarak yaklaşıyor.
2. Bölüm
https://www.spreaker.com/user/gazeddapod/kktc-mueltecileri-oelueme-yolluyor
KKTC’de koruma veya sığınma amaçlı vize talep etme seçeneği yok
Bizim ülkemizde gelenlerin çoğu Suriye savaşından kaçan insanlar. Kişiler buraya geldikleri zaman, bizim girişte vize uygulamamız var. O vizenin seçenekleri çalışma, eğitim veya iş kurma, turitslik amaçlı vizelerdir. Bunların arasında uluslararası koruma veya sığınma amaçlı vize talep etme seçeneği yok.
AB’de önden vize var. Ülkeye gelmeden vize başvurusu yapabiliyorsunuz. Ama burada yok. Sen daha o ülkeye gitmeden, onun kontrolünü yaparlar. Biz de böyle bir şey yok.
Fakat burada mülteciler için başvuru seçeneği yok. Kişiler Ercan’da bekleme odasında bekletiliyor. Tutukluluk yeri olarak niteliyoruz biz bu yeri. Çünkü geldikleri yere geri gönderilmek üzere bekliyorlar orada. Hiçbir camı yoktur. Serbest hareket etme hakkınız yoktur. Odaların içinde sigara içilir ama havalandırması yoktur. Genelde de çok sıkışık olur. Geri gönderilmek için orada bekletiliyorsunuz. Sonra aynı havayolu şirketi ile geri gönderiliyorsunuz.
Kesinlikle geri gönderilmemeli bu insanlar. Uluslarası örf ve adet hukuku ve AHİM kararlarında altı çizilen yasalara aykırı hareket var burada.
Bu tür vakalar günlük var. Ercan’da bu insanlar izole olarak tutuluyotlar görünmeyen yerlerde.
İç hukuk…
Bizim anayasa 90. Madde uluslararası sözleşmleri kabul eder. Bizim anaysamızda var aslında. Özel bir yasa olmadan da bu alandaki uygulamalar uluslararası sözleşmelere sadık kalınmalı.
Hiçbir şekilde mültecilere dair düzenleme yok demek hatadır. Niyet olduğu sürece yapılması lazım.
Mültecilere dair politika sıfır mülteci politikasıdır. Mültecilerin gelmemesi için ellerinden geleni yapan, bu bağlamda da ciddi hak ihlalleri yapmayı göze alan bir iktidar var.
Seçim bildirgeleriyle hükümet politikaları farklılaşyor. Geçmiş hükümet partilerin hemen hemen hepsi mültecilere dair bir şey söylediler. Hükümet programına bunu koydular. Meclis’te önerilen bir-iki kez görülüp rafa kaldırılan yasayı bir kere görüştüler ve unutulup gitti. Ama biz unutmadık. Onlar da unutular mı yoksa adım atmak mı istemediler herkesin taktirine kaldı.
Sürekli korku edebiyatı ve bütçesel kaygılar içine sıkıştırıldı ama insani kaygılar hiç ön planda tutulmadı.
Kişi başı bize kaç paraya mal olur mantığı hakim iktidarlarda.
Basın…
Mültecilerin kriminalleştirmesine karşıyız. Bir suç işleme saiki ile buraya gelmiyorlar. Hayatını kurtarmak için geliyorlar. Mültecileri suçlu gibi gösteriyorlar. Bundan vazgeçilmesi lazım.
Basındaki temsil bizi mutlu etmiyor. Mülteciler basında toplu bir geliş olduğunda, gemiler battığında, mahkeme salonlarında haber oluyor. Ama insani boyut hep atlanır. İlla fotoğrafını çekip gazeteye basalım algısı var. Bu çok tehlikeli bir şeydir.
Mültecilerin kriminalleştirmesine karşıyız. Bir suç işleme saiki ile buraya gelmiyorlar. Hayatını kurtarmak için geliyorlar. Mültecileri suçlu gibi gösteriyorlar. Bundan vazgeçilmesi lazım.
Mültecilerin görüşlerine zaten yer verilmiyor. Yer verildiğinde de sadece bir acıma ve acıma duygusu işlenir, bu öne çıkarılır. Bize basının sorduğu sorular hep aynı. Bundan dolayı basına da güvenimiz yok bu konuda. Ama bu insanların hayatı nasıl gider, neler yaşarlar, hayatlarını nasıl idame ederler, onların geçek hikayesini anlamaya çalışmazlar.