Hükümet düşmemiş olsaydı sonuç yine beraat olur muydu? Yoksa sonuç beraat olsun diye mi hükümet düştü? Hükümet düşmemiş olsaydı içinde sol kanattan partinin de bulunduğu bir parlementoda sonucun CTP’den yana olacağı besbelli. O ya da bu şekilde sol kanat bunu bir zafer olarak dillendirecek, bir şekilde kendilerine pay çıkarmak için kullanacaktı. Hükümetin düşeceği eli kulağındayken böyle bir ‘zafer’ CTP’ye verilemezdi, verilmedi.
Hükümet 9 Mayıs’ta düştü; ve beraat 16 Mayıs’ta geldi. Sevinmedik mi? Sevinmedik değil tabi ama hevesim kursağımda kaldı benim daha çok. Çünkü her bir ‘sonucu’ veya ‘olayı’ kendi içinde ele alıyor, sanki içinde yaşadığımız toplumdan etkilenmiyormuşçasına sosyolojik analizler yapmıyoruz. Yapamıyoruz belki daha çok. Çünkü bu bir algı, bir görü, bir zihniyet biçimidir ve bize tam da aksi öğretilir. Dava 22 Nisan’a ertelenmişti ama yine de bu duruşmada netice alınamadı.
Yoksa henüz o tarihte hükümet düşmedi diye mi bilinmez ama yaklaşık 1 ay sonra gelen beraat kararında kaçımız Gazeteci Ahmet Kanbal’ı hatırladı? Hatırladığımız ve hatırlatmayı dert edindiğimiz şey ifade özgürlüğü mü yoksa Kıbrıs milliyetçiliği mi? İfade özgürlüğü ise saldırıya uğrayan Afrika Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent ile görüşerek yaptığı haberi sosyal medyada paylaşan gazeteci Kanbal hakkında, 9 yıla kadar hapis cezası talep edildiğini de hatırlamak ve hatırlatmayı dert görmek gerekmez miydi? Yoksa Kanbal Türkiye kökenli olduğundan bunun bir önemi yok mu? Basın özgürlüğü sadece Kıbrıs’ı ilgilendiren konular için ya da Kıbrıslılara özgü olmamalıdır. Levent’in beraatini ifade özgürlüğü bağlamında ele alacaksak Kanbal’a açılan davayı Afrika Gazetesi’nin kendisi dahil hiçbir yerel gazete haber yapmadı mı yoksa benim mi gözümden kaçtı?
Bilinen kadarıyla 150 civarında gazeteci ve medya çalışanının cezaevinde olduğu Türkiye’de, hem gazeteci Kanbal’a hem de Afrika Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Levent’e beraat kararı çıkması ne derece mutlu edici bir haber? Ve nasıl oluyor da onlarca kişinin ifade özgürlüğü çiğnenebiliyorken o ya da bu şekilde Kıbrıs milliyetçiliğini, bu adada yaşayan Türkiye ve Kıbrıs kökenli kişiler arasında çatışmayı tetiklemesi bakımından, beslediğini iddia edebileceğimiz durumlardaki kişiler serbest bırakılıyor? Hükümet düşünce ‘zafer’ elde edecek biri kalmadı geride. Ve aslında bence düşüp düşmemesinden bağımsız olarak ortada ‘zafer’ kutlaması yapacak bir netice yok. Çünkü Tacan Reynar her ne kadar bu davada avukatlık yaptıysa da, Reynar’ın tam da geçen sene bu zamanlarda kıdemli yargıçlıktan istifa etmek durumunda kaldığını hatırlamakta fayda var. Reynar’ın istifa gerekçeleri ortadayken söz konusu davada yargıcın bu kararı gerçekten ‘özgürce’ aldığından nasıl emin olabiliriz?
Başta sorduğum soruya geri dönecek olursam, hükümet düşmemiş olsaydı sonuç yine beraat olur muydu? Açıkcası bilmiyorum. Ama benim için daha önemlisi düşmemiş hükümet hallerinde dahi pohpohlanan milliyetçilik halleri ve bunun bir ‘miras’ olduğunu anlayamamamız. Hangimizin ‘selfie çubuğu’ ihtiyacı vardı birileri onu icat edip piyasaya sürene kadar? İşte o ‘selfie çubuğu’yuz sanki biz, milliyetçiliğimiz. İngiliz’in böl ve yönet politikasını miras alarak bu stratejiyi Türkiyeli-Kıbrıslı bacağından oynuyoruz. Ve bu bacakları yönetenler de böl ve yönet politikası gereğince aynı kişiler oluyor. Hal böyle olunca hükümetin düşüp düşmemesine kafa yormak yerine düşüp düşmemesinin neden çok da farklı olmadığıyla ilgilenmemiz gerektiğini düşünüyor ve dolayısıyla hevesimizi kursağımızda bırakmayan ‘zaferler’ görmeyi umut ediyorum.