Dönemin Cumhuriyetçi Güven Partisi milletvekili Turhan Feyzioğlu, 18 Temmuz 1974’te TBMM’de, dönemin Başbakanı’nın harekat açıklamasının ardından yaptığı konuşmayla harekatın esas amacını özetledi.
O yüzden 20 Temmuz’un 46’ncı yılı öncesi, Feyzioğlu’nun konuşmasından seçtiğim kesitleri sizlerle paylaşmakta fayda görüyorum.
18 Temmuz 1974 tutanaklarının tamamını TBMM’nin web sitesinden bulabilirsiniz.
***
(…) Savaş devam ederken barışın hazırlıkları, temelleri atılmaktadır ve yanlış adım atılmamasının son derece de büyük önemi vardır, bu noktada. Kıbrıs batırılması mümkün olmayan dev bir uçak gemisi halinde NATO’nun da önem verdiği, NATO karşısındaki kuvvetlerinin de önem verdiği bir büyük stratejik üs halindedir. Süveyş’ten Bafra Körfezi’ne, Çanakkale’ye kadar İngilizlerin üslediği uçaklarla birtakım vurma imkanları, kontrol imkanları bulunduğu bugünlerde uzun uzun dış basında tartışılmıştır. Değerli arkadaşlarım, Makarios’un dönmesi Nikos Sampson’un psikopat bir cani olduğu ifade edilmiş Nikos Sampson’un işbaşında kalmasına nazaran Türkiye Cumhuriyeti’nin ve cemaatimizin menfaatleri bakımından hiçbir şey getirmeyeceğini ve Birleşmiş Milletler’de veya başka çevrelerde Makarios’un avdeti yolunda yapılacak olan çalışmaların mümkün olduğu kadar tarafımızdan önlenmesi ve engellenmesi gerektiği kanısındayım. Makarios, Türkiye Cumhuriyeti için daima çok çetin bir rakip olmuştur. Çok çetin bir hasım olmuştur. Nikos Sampson’un bileğinden yakalanmış bir cuntanın uzantısından ibaret Nikos Sampson’un, Batının mazisi sebebiyle tutamadığı, İngilizlerin İngiliz subayları vurduğu için vaktiyle idama mahkum ettiği ve hüviyetiyle Batıda teşhir edilmekte olan katil hüviyeti bilinmekte olan Nikos Sampson’un ötesinde, Batıda hem ruhani reisliği, hem de siyasi tutumu itibariyle köprü başları ve dostluklar kurmuştu; üçüncü dünya devletlerinin Nehru ile Tito ile birlikte, Nasır’la birlikte liderlerinden biri hüviyetine bir ara bürünmüş ve 70 küsur bloksuz ülke üzerinde büyük müesseriyet sağlamış, Türkiye’nin haklı davalarında Birleşmiş Milletler’de bu kütleleri karşımıza dikmeye muvaffak olmuştu. Sovyet Rusya ile ve sosyalist blokla son derece yakın ve sıcak ilişkiler kurarak içerde AKEL’e, dışarıda Sovyet Rusya’ya dayanmasını bilerek bu denge ustası, bu inatçı müzakereci, bu usta Bizans entrikacısı son derece de mâhir bir politika ile en haklı davalarımızda bizim karşımıza dikilmesini bilmiş idi. (…)
***
(…) Taktik başka şeydir, milli hedef başka şeydir. Yunanlı ENOSİS’i istemiyorum diye Zürih, Londra’nın altına imza atmıştır; ama yüz senelik milli hedefinden ve stratejisinden bir gün inhiraf etmemiştir. Taktik değiştirmiştir, icap ettiği zaman bağımsızlık bayrağını aşmıştır, bizim müdahalemize karşı… “Bağımsız bir devlete müdahale ediyorlar, içişlerime karışıyorlar” demiştir. Bağımsızlık, toprak bütünlüğü fikrini bize karşı dikmeyi bitmiştir; ama aklından bunun tam zıddı olan milli hedefini çıkarmamıştır. Biz de bugün taktik icabı, ‘Kıbrıs’ın bağımsızlığına uzanan eller kırılmalıdır’, diyebiliriz, Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünden bahsedebiliriz. Bundan evvelki rejimin demokratik olduğu, seçimle geldiği, yerine gelen rejimin hakikaten her manâda gayrimeşru olduğu noktasından yararlanabiliriz. (…)
***
(…) Bunun adı değerli arkadaşlarım Taksim konmayabilir, umurumda değil; İngiliz, Taksim dememiştir; ama anlaşmalara bakınız İngiliz üsleri demez, “Egemen İngiliz üsleri” der. Egemen Türk bölgesi densin razıyım. Muhtar Türk bölgesi densin. Muhtar Rum bölgesi densin, ne denirse densin, bunun adı muhtar konsun, egemen konsun, adı bambaşka bir şey konsun; ama gerçekte Türk egemenliğinin ve Türk gücünün kendini hissettirebildiği bir coğrafi bölgeye sahip olmanın milli hedefimiz olduğu noktasından asla şaşmamak gerektiğini bu vesile ile arz etmekten, hele bunun Yüce Meclis’te anlayışla karşılandığını görmekten, tasviple karşılandığını görmekten bahtiyarım. (…)
***
(…) Genel stratejik hedefte hata yapmayalım. Değerli arkadaşlarım, bir noktada daha, Ada’nın tamamıyla Yunanistan’da olması veya NATO’laşmak şartıyla bir gün Sovyet Rusya’nın eline düşmesi tehlikesi kalkmak şartıyla bir başka formüle bağlanması NATO’daki müttefiklerimizin umurunda değildir. Eğer Türkiye izin verse idi ENOSİS’e Amerika koşa koşa giderdi. Onun derdi Makarios gitsin olmuştur. Makarios’un gidişinden mutlaka haberdârdır. Buna hiç şüphe yok, bilgiler bu istikamettedir. Sovyet Rusya ile oynayan Makarios gitsin; bunun yerine Ada’nın bir NATO üssüne, bir uçak gemisinin NATO üssüne dönüşmesini sağlayacak bir formül gelsin, isterse katil Samson olsun. Bütün mesele şuradadır; bu müttefiklerimize NATO Konseyi’nde şu gerçeği anlatmalıyız ki, Sayın Başbakan’ın burada ifade ettiği gibi; Ada’nın komünizme karşı bir kale olması, Ada’nın hür dünyanın kalesi olması için Türkiye’nin bir bölgeye kuvvetlice sahip olması ve orada Türk askeri mevcudiyetinin de daha güçlü olarak bulunması, sadece artmış bir teminattır, daha büyük bir teminattır. Bu konuda Yunanlı’ya güvenebileceklerinden çok bize güvenebilirler. Yüzde 40’ı AKEL’e oy veren, Komünist Partisi’ne oy veren Rumlara nazaran güvenecekleri, en kötü şartlar altında bayrağımızı dalgalandırmış olan kahraman Kıbrıslı kardeşlerimizdir ve Türkiye’dir, Türk milletidir. Bu gerçeği müttefiklerimizin anlaması lâzımdır, anlamazlarsa evvelce yaptıktan hatalara kocaman bir büyük hataya daha eklemiş olabilirler. Bu arada Sovyet Rusya’yı tahrik etmemek bakımından bağımsızlık tezini savunuyorlarsa şu anda bizim; “Evet, Kıbrıs’ın bağımsızlığına uzanan bir eli kırmak için mücadele ettik” dememizde taktik olarak hiçbir sakınca yoktur ve Cumhuriyet Hükümeti sırasında bağımsızlığa uzanan bir yabancı eli kırmak için bir mücadeleyi yaptığım söylerken; bir başka yerde NATO çerçevesi ve kadrosu içinde davanın bizim lehimize halledilmesinden en çok memnunluk duyacağı muhakkak olan çerçeve içinde, Yunanlılara azami derecede tazyik ederek bir çözüme ulaşmayı denemelidir, kanaatindeyim.