Atamer ve Tülay aileleriyle birlikte yaşadıkları Baf’tan komşularıyla vedalaşmadan, anılarının geçtiği koltukları ve resimleri alamadan 1974’ün ardından evlerini terkettiler.
Kıbrıs’ın güneyinden kuzeyine yerleştiler. Kendileri gibi evlerini terk etmek zorunda kalan, geride koltuk ve fotoğraf albümlerini bırakarak bu sefer kendilerinin terkettiği mekanlara doğru göç eden ailelerin evlerine yerleştiler. Fotoğraf albümlerine baktılar ve terkedilmiş koltuklarına oturdular.
Maraş’ta tanıştılar ve evlendiler. İlk çocuklarını 1983 yılında Varoşa/Maraş’ta dünyaya getirdiler.
İsmini Nuri koydular.
Nuri Sılay, daha doğmadan doğduğu coğrafya Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünmüştü. Deprem veya doğal bir afet yaşanmamıştı; milliyetçilik denilen zehir ve bölgesel hesaplar bunu sağlamıştı.
Mübadele ile birlikte binlerce insan köyünü, evini ve ‘hayatını’ terk ederek başkasının evine ve ‘hayatına’ kondu! Ellerinden alınan hayatlarını başkasının sokağında yeniden kurdular…
Nuri ilk tanıklığını şöyle anlatıyor: “Bir mahalle, ötede girişin yasak olduğu, etrafı tellerle çevrili bir yer, terk edilmiş evler, yeni yerleştiğiniz evde sahibinin fotoğrafları ve gitmenizin yasak olduğu eviniz”… Hakikat ortada duruyordu.
Kimse ait olduğu yerde değildi; kimse de yaşadığı yere ait olamayacaktı.
Nuri, lise yıllarında sol fikirlerle tanıştı. Daha 19 yaşında Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin gençlik örgütünde yer aldı. 20’indeyken partinin gençlik kolları başkanı oldu.
2004 yılında Kıbrıs’ın kuzeyinde ‘Annan Planı’nın kabulü için aktif çalıştı. Bu süreçte Müzakere masasının problemi çözmek için yetmediğini gördü.
Ortak geçmişi olan Rum ve Türklerin birlikte yaşadıkları diğer etnik ve dini guruplarla ayrılık sınırılarını yok ederek geleceğin ortak kurgusunda çözümü birlikte sağlayabileceklerine inandı.
Bu inançla örgütlendi.
KKTC denilen işgal topraklarının yöneticileri kendisini askere çağırdıklarında şöyle söyledi:
https://youtu.be/8E8XLJ917Pw
Henüz 6 aylıkken emziğiyle kuyudan çıkartılan Andreas ortadayken silah altına giremezdi.
İdarecilerin milliyetçilik zehri ile geliştirmek istediği düşmanlık ve karşılıklı silahlanma çaresizliğinde bir çare buldu; Vicdani Red!
Askerliği bir görev olarak dayatanlara karşı Antimilitarizmi böyle görev edindi.
Kıbrıs’ta az sayıda kadın ve erkek antimilitaristin 2007 yılında kurduğu Vicdani Red inisiyatifinin kurucuları içinde oldu.
Daha çocukluğunda hayatlarını merak ettiği ve tanışmak istediği insanlarla yaşamak için 2010 yılında Kıbrıs’ın Güneyine yerleşti.
Yaşadığı ülke ikiye bölünmüştü ve üç temel kavramın -fikir ve inanç özgürlüğü, adalet ile dilediği gibi yaşama hakkı- uygulanmıyor olması her adil insan gibi onu da utandırıyordu.
Utanç değil midir ki bizleri sorumlu davranmaya iten!
O da böyle yaptı. Her utanan gibi o da bedel ödeme pahasına Vicdani Redçi oldu.
Şiddeti ve işgali reddederek Askere gitmedi.
Vicdani reddini açıkladı ve “vicdani ret haktır” diyerek asker ve kuzeydeki yönetime karşı Yüksek İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasını ve vicdani ret hakkının yurttaşlara tanınmasını istedi.
Mahkeme iki yıldır sürekli erteleniyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan en son duruşmada ise süresiz! ertelendi.
KKTC denilen yönetim Nuri’yi asker kaçağı olarak görüyor, gelirse nasıl olsa askere alırız diyerek, açtığı ve hak talep ettiği davada mahkemeye çıkmasını istiyor.
Nuri, hak talep ettiği bir davanın kendi olmadan da görülebileceğini savunuyor, Mahkemeye gitmiyor. Çünkü giderse ellerine kelepçe vurulacak ve hapse atılacak ya da askere götürülecek.
Nuri, dört yıldır Kıbrıs’ın kuzeyine gitmiyor, gidemiyor.
Adayı ikiye bölen sınır militarizmin ürünü. Milliyetçilik ve militarizm adayı ikiye bölen sınır Ledra caddesi gibi insanları da bölmüş!
Nuri, binlerce barış aktivisti ile birlikte özgür ve adil bir Kıbrıs için didinmeye devam ediyor.
Siyaset koridorları Kıbrıs problemini çözer gibi yapıp her seferinde masayı devirirken Nuri ve onun gibi binlerce adalet arayışçısı Kıbrıs’ta çözüm için küçük ama makul çabayı devam ettiriyorlar.
Kıbrıs milliyetçiliğe ve militarizme inat hala güzel kalmaya ve birlikte yaşamak için ayakta ise bu mütevazı çabalar sayesindedir.
Ülkeleri özel çabalar ve özel insanlar güzel yapıyor.
Teşekkürler Nuri!
Nuri gibileri olmazsa hayat çekilir mi?
Emin değilim.