Ben bunu yazar ve siz de okurken, uzayda kırmızı bir Tesla içinde, David Bowie’nin Space Oddityşarkısı eşliğinde seyahat eden Starman adlı bir kukla olacak. SpaceX’in Falcon Heavy roketinin bu başarısının birden fazla anlamı var ama bunlardan bir tanesi, arka fonda yerküre ile Starman’in Twitter’da coşkuyla dolaşan resmi, dünyanın düz olduğuna dair, savunucularının dünya fotoğraflarında bir eğimin net şekilde seçilemiyor olmasını sık sık kanıt olarak sundukları teorilere en sonunda bir nokta koyacak.
Dünyanın düz olduğunu savunanlar, tıpkı hakikat sonrası dünyamızın diğer haçlıları aşı karşıtları ve Pizzagate*[1] skandalına inananlar gibi, bu resimler karşısında bana mısın demediler. ‘İnternette yalan haber yayan web siteleri üzerinden paylaşılan bilgilere sorgusuz sualsiz güvenilmemesi gerektiği’ konusunda hem dünya düzdür’cüleri hem de yerkürecileri uyardılar ve insanlardan çevrimiçi içerik kaynaklarına – bu örnekte, hakikat değil kâr peşindeki bir özel şirket – daha eleştirel yaklaşmalarını istediler. Dünyanın şekli gibi ciddi bir meselede karar vermek için ‘iyi bir araba reklamını’ kanıt göstermenin ‘kötü bir argüman’ olacağını iddia ettiler. Gezegenimizi iki boyutlu yüzer gezer bir daire olarak görmeye ant içmiş bu topluluk, ciddi ciddi bunu savunmak için nesnellikten, eleştirel muhakemeden ve hakikat arayışından dem vurdu.
Otizm korkusuyla çocuklarını aşılatmayı reddeden aşı karşıtları, aşının getirebileceği riskleri, diyelim ki çocuğu olmayan bir bilim insanından daha çok umursarlar. 2016’da, Hillary Clinton’ın kampanya yöneticisi tarafından işletilen bir pedofili çetesinin merkezi olduğu iddia edilen restoranda ateş açan Edgar Maddison Welch’in aksine, olmuşsa bile çok az liberal Pizzagate skandalına ilişkin ‘nesnel’ gerçekleri araştırmak için beş saat yol tepip Washington’a gitmiştir. Nesnel gerçekler ve sağlam doğrulama prosedürleri, hakikat sonrası gruplarının hoşlanmadığı şeyler değil, tam tersine, onların itirazlarını besleyen şeyler. Hakikat sonrası gruplarının hoşlanmadığı asıl şey, sabit gerçekler ve üzerinde mutabık olunan hakikatler. Mesele güvenle ilgili, doğrulama ile değil.
The Web of Belief (1970) kitabında W. V. Quine ve J. S. Ullian, bilimsel beyanları doğru yapan şeyin dışımızdaki gerçeklere birebir karşılık gelmeleri değil, iç tutarlılıkları ve birlikte oluşturdukları ikna edici anlatı olduğunu öne sürmüşlerdi. İnançlarımız, deneyimin muhakemesinde her biri kendisini doğrulayan veya çürüten gerçeklerle eşleşecek şekilde tek tek değil, gözlemlenebilir gerçeklerle ancak marjlarında etkileşim halinde olan katmanlı bir yapı veya ağ şeklinde sınanırlar.
Ne zaman bir gerçek inançlarımızdan birine zıt düşse, ağımızdaki inançlardan bazılarını revize ederek tutarlılığı yeniden tesis etmeye zorlanırız. Ancak neyi revize edeceğimizi tercih ederken bize yol gösteren yalnızca gerçekler değildir. Aykırı kanıttan başlayarak, artık meydan okunan inanca ve onu destekleyen gerekçelere bakarız ve tutarlılığın en sıkı nasıl tesis edilebileceğini, inançlarımızın bütün ağı ışığında değerlendiririz. Sonuç, gerçekten de aykırı bir kanıt gözlemlediğimizden şüphe etmekten, ağımızın merkezinde yer alan mantık ve matematiğin ilkelerine kadar her şeyi revize etmeye kadar gidebilir.
Kitlesel fonlanan ‘Show BoB The Curve’ kampanyasına göre, bir şehrin ufuğun altında kalmak yerine uzak bir mesafeden görülebilir kaldığı fotoğrafı, dünyanın yuvarlak olduğu inancıyla çelişir. Bu gerilimi çözmek için, astronomiye ve jeolojiye dayalı daha sağlam inançlarımıza dayanarak gözlemi alakasız diye reddedebilir veya uydu görüntülerine ve astronotların ifadelerine dayanan bilimsel konsensüsü sorgulayabiliriz. İlk seçenek inanç ağımız açısından daha az rahatsız edicidir ama doğrudan ampirik gözlemi yok saymamızı gerektirir. Dünya düzdür’cülerin tercih ettiği ikinci seçenek ise, doğrudan gözlemi haklı çıkarır ancak dünyanın yuvarlak olduğunu gösteren her bir teoriyi, deneyi ve gözlemi reddetmemizi gerektirir. Fark, kişinin güvendiği bilgi makamlarındadır, gerçeklerin hakikati tesis etme konusundaki geçerliliğinde değil.
Güvenin bu şekilde merkezi oluşu, gözlemleri meslektaşlarının ve önceki araştırmacıların teorilerine ve deneylerine güvenmeye dayanan bilim insanlarının kendisi için de geçerlidir üstelik; birinin ölçümüne ve yorumlama donanımına güvenmek; verili bir disiplinin temellerinin öğrenildiği ders kitaplarına ve materyallerine güvenmek, vb. Britanyalı bilim sosyoloğu Harry Collins, Gravity’s Shadow (2004) kitabında ‘sözüm ona’ doğrudan gözlemlerin bile, ‘koca bir güven denizi üzerinde kırpışan küçük tapalar’dan başka bir şey olmadığını yazıyor. Dünya düzdür’cüler için, bilimsel konsensüse güvenmemek, kitlesel fonlanan hava balonlarını kullanarak zıt yanıtı bulacakları umudu ile, 1600’lerden bu yana insanlığın hizmetinde olan kanıtların ikame edilmesi ile ilişkili.
Böylesine toptan revizyonizm, sizi hakir görenlerin tam da sizi hakir gördükleri şeyden suçlu olduğunu iddia ederek yaratılan sahte simetrilerin yanı sıra, hakikat sonrasının toplumsal ve siyasal etkisinin de altını çiziyor. Quine ve Ullian’ın modeline göre, böyle itirazlar, bizi tutarlılığı yeniden tesis etmek için hangi makama güvenileceğini tercih etmeye zorlayarak, ağımız boyunca kabul edilmiş inançlara meydan okuyorlar. Donald Trump’ın yemin törenine gelen kalabalık meselesinde, katılım sayısına ilişkin resmî açıklamalara inanmak, ‘liberal medyada’ gösterilen fotoğrafik kanıtlara güvenmemek anlamına geliyordu. Bu inançsızlık, tek bir fotoğrafla ilgili çevresel gözleme karşı değil, tüm bir inanç ağı boyunca geçerliydi ve bu “kirli”kaynaktan gelen tüm bilgilere meydan okuyordu. Dönen siyasi oyundan bağımsız olarak sonuç, diğer tarafın yalnızca yanlış makama sarıldığına değil, üstüne bir de ayrı bir gerçeklikte yaşamakta olduğuna dair bir izlenim yaratacak şekilde, toplumsal bölünmeler boyunca epistemik bağlılığın artmasıdır.
Hakikatlerin belirlenmesinde makamlara güvenmek yeni bir şey değil. Ama eğer hakikat sonrası bugün daha görünür hale gelmiş eski bir mefhum değil de yeni bir gerçeklik ise, yeniliği, saygın bilimsel temeller yerine tabandan gelen gözlemlere güvenirken, hakikatin kabul görmüş kefillerine, kısmen sırf bunların değişmez kabul edilmesi nedeniyle güvensizlik duyulmasında yatar. Bu görünüşte sübjektivizm olmasına rağmen, paradoksal biçimde, aslında nesnellik arayışından güç almaktadır. Bu sebeple, gerçeklerin teyidi hakikat sonrası ile baş edemez, çünkü yalancı bilgi makamlarının esiri olmuş olanların, aşağı yukarı bizimle aynı inanç kümesini paylaştığı şeklinde köklü bir yanılgıya dayanır. Makamlar değiştiğinde dünyanın da değiştiği ve farkların kolayca ayıklanabilecek gerçeklerle sınırlı olmadığı gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Dünya düzdür teorisini çürütmek için Starman resimlerini şahit göstermek, bilgi sanki gözlem raporlarından teoriye sorunsuz geçiyormuş gibi davranmaktır. Aksine, Collins’in de Gravity’s Shadow kitabında belirttiği üzere, ‘sebep sonuç ilişkisi ters yönde işler: yıldızlardan insan tahayyülüne değil, insan kabulünden yıldızlara doğru.’
Çeviri: Serap Şen
[1] ABD’de son başkanlık seçimleri öncesinde Demokrat Parti ile ilgili çıkarılan bir söylentiye gönderme yapılıyor
Kaynak:
https://dunyadanceviri.wordpress.com/2018/10/18/hakikat-sonrasi-derken-neyi-kastediyoruz-diana-popescu/