Siyasal iktidarın krize ilişkin yaptığı her hamlenin krizi daha da derinleştirdiğini ve çelişkileri artırdığını belirten Sosyal Bilimci Fuat Ercan, “Türkiye 16 yıldır ateşli bir hastalık gibi bir sürü kriz yaşıyor. Ancak iktidar geçici mide ve baş ağrısı haplarıyla durumu geçiştiriyor”
Türkiye’de Mezopotamya Ajansi’ndan Servet Karaduman’ın yaptığı röportajda, Sosyal Bilimci Fuat Ercan ekonomik krizle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Sosyal Bilimci Fuat Ercan yaşanan krizin sadece ekonomik bir kriz olmadığını, toplumu birçok yönden sarsan bir kriz olduğunu ve 16 yıldır ülkenin ateşli bir hastalık gibi bu krizle boğuştuğunu söyledi.
‘GERÇEKLİĞİ DEĞİŞTİREMİYORSAN ALGIYI DEĞİŞTİR’
Krizin her zaman bir anda patlak verdiğini ama bu anı besleyen bir geçmişinin olduğunu belirten Ercan, eski Yunan ifadelerinde krizin “ölümle kalım arasında karar anı” olarak tanımlandığını söyledi. Ercan, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizin de bütün bedeni saran hastalığın bir dizi güncel olaylar ile açığa çıktığını aktardı. Krizin çözümüne ilişkin sunulan paketlerin işe yarayıp yaramadığından ziyade, nasıl bir kriz yaşandığının bilinmesi gerektiğini vurgulayan Ercan, “Faiz ve döviz kurları, fiyatlar ani yükselişe geçtiğinde kriz üzerine analizler ve konuşmalar gündeme giriyor. Tabi ki haklı bir refleks. Fakat bu güncel veriler üzerinden dil kurmaya başladığımızda bir anda uygulanacak bir politika ile her şeyin çözüleceğini düşünmeye başlıyoruz. Bedenin tümünü sarmış hastalığa değil, hastalığın nüksettiği ana bakıyoruz.
Sorunu şimdi şu ana bağladığımızda da siyasi iktidarın işine de gelen, Rahip ya da ABD tarafından başlatılan ‘ekonomik savaş suçu’ geniş kitle ve kamuoyunun gündemini belirledi. Sanki önemli bir etken değilmiş gibi muhalif kesimler de ‘bu bir iktisadi kriz’ diye iktisat disiplinin ısrarla işaret ettiği faiz, borç, dış borcu, üretimin yetersizliğini göstermeye başladı. Çare olarak da faiz oranları, dolar, ücretler için hangi şok uygulamalarının uygulanacağı ifade edilmeye başlandı. Hatta IMF’ye başvurmalı yönünde örtük ifadeler kullanıldı. Yani krizi konuşmaya başlama hali, tüm toplumu etkileyen gerçekliği değiştiremediğimiz ölçüde, algıyı değiştirme yönündeki sürece bizi dahil ediyor” diye belirtti.
‘KRİZİ SADECE EKONOMİK ALANDA GÖSTERMEK BÜYÜK HATA’
Türkiye’de yaşanan krizin artık toplumun bir bütün olarak içinden geçtiği bir kriz olduğunun altını çizen Ercan, “Topluma müdahale etme yeteneği olan sermaye birikim mekanizmasının aktörleri, devlet ve hastalığın etkisi ile daha bir güç kazanan siyasi iktidarın, kendini bugünden yarına çıkaramama krizi var. Son 16 yıl için ifade edilen birikim rejimi, ya da bir dizi devlete ilişkin ifadeler geçerli değil. Hastalığın yani krizin bir evresinde (2000-2001 Krizi) kitleler ve sermaye dönüşüm için siyasi iktidarı değiştirdi. Kemal Derviş’in ‘biz sahayı düzenleyeceğiz siz gol atacaksınız’ ifadesi, siyasi iktidarın yetkilerini artırmanın gerekliliğini işaret ediyordu. Ya da uluslararası sermayenin mantığını işaret ediyordu. Kitleler ise 1980’lerden beri uygulanan cendereden çıkmak istiyordu. Bu iki talep birleşince sadece yeni bir parti/umut yaratmadı, ama aynı zamanda yürütmenin önünü açtı. İşte bu manevra yeteneği ile siyasi iktidar yeni bir işleyiş-yeni bir birikim/düzenek yaratamadı, bunda başarısız oldu” diye ifade etti.
‘İKTİDARIN GÜÇLÜ GÖRÜLDÜĞÜ EN GÜÇSÜZ DÖNEMDEYİZ’
Krizin aynı zamanda politik çelişkilerin arttığı bir dönem olduğunu aktaran Ercan, “Bu dönem siyasi iktidarın güçlü görüldüğü; ama en güçsüz olduğu dönemdir. Siyasi iktidar, baskı kuracak kesimlerle şu an sürekli bir pazarlık halinde. Acaba şirketlere mi, tarımsal kesime mi, uluslararası ihracat yapanlara mı, yoksa ithalatla uğraşanlara mı yardımcı olacak. Bu anlamda da bu süreç kısa erimli bazı politikalara empatiyi azaltabilir. Ama uzun erimde bu politikaların sermaye birikimi açısından uluslararası entegrasyonu sağlayacak. hukuksal döviz kazandırıcı üretim faktörlerinin olmadığı, emeğin nitelik ve güce dönüşmediği sermaye sorunu yaratır. Siyasi iktidar kısa sürede emek gücünü, hele de üniversitelerin bu kadar gerilediği dönemde sermayenin istediği nitelikli emek gücünü yaratmalı; o olmuyorsa, ne üretilecek makine, ne inovasyon, ne de teknolojik gelişme ilerlemeyecek. Ancak hastaya baş ağrısını ve mide ağrısını geçirecek haplar sunabilecek” diye aktardı.
‘KRİZ SONBAHAR’DA NETLİK KAZANACAK’
Türkiye’deki ekonomik krizini etkisinin henüz görülmediğini söyleyen Ercan, “Yüzde 40’a varan bir döviz artışı hem özel sektörün, hem devletin, hem belediyelerin, hem de ailelerin borçla yüklendiği bir dönemde, bu sürecin açığa çıkaracağı problemler sonbaharda netlik kazanacak” diye belirtti. Toplumun yaşadığı ağır ateşli hastalıklı hallerde ve sermayenin tedirgin olduğu bu dönemde devletin iki şey yaptığını söyleyen Ercan, “Bir baskı aygıtını artırıyor. İki problemin kaynağını gerçek olmasa bile algıda dönüştürüyor” dedi.