Bu makale ilk kez 28 Haziran 2020 tarihinde Kathimerini Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazar: Andreas Parashos, Kaynak: Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu, Çeviri: Vula Harana
AB’nin Dış Politika ve Güvenlik Politikası konularında Yüksek Temsilcisi Josep Borel Atina’dan Kıbrıs’a geldi. Josep Borel Atina’dayken “Yunan ve Avrupa dış sınırlarını korumakta kararlıyız” demişti. Hükümetimiz bu sözleri «AB’nin Kıbrıs Hükümetinin Türkiye’nin tahrikkârlığına karşı –ki bu davranışları AB de kınıyor- Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini ve egemenlik haklarını koruma” kararlılığı olarak nitelendirmişti. Bunlar Ankara’nın Girit yakınlarında bir yıl içinde sondaj yapacağı yönündeki duyurusuna karşı mücadele konusuyla ilgiliydi. AB’nin Kıbrıs’la ilgili vaatlerini, olması gerektiği gibi, yerine getireceğine inanmak isteriz.
Aslında, Türk sondaj gemisi K.C.’nin MEB’sinin 6. parselinde yasadışı sondaj gerçekleştirdiğinde AB’nin Ankara’ya bir telefon dahi etmediğini de hatırlatırız. Hatta Joseph Borel AB adına Atina ve Lefkoşa’ya karşı yükümlülük üstlendiğinden söz ederken Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın CNN Türk’e “Önemli bir oyuncu olan Türkiye’yi görmezden gelmek, attığınız her adımın nihayetinde başarısız olması demektir” diyordu.
“Biz Doğu Akdeniz’in en büyük sahil şeridine sahip ülkeyiz. Bu nedenle kıta sahanlığı konusunda Türkiye, bu bölgedeki hak ve menfaatlerini savunmak için adımlar atma hakkına yasal olarak sahiptir. Bu hakkımızdan kesinlikle ödün vermeyeceğiz, ama kimseyle bir anlaşmazlığa düşmek veya gerginliği arttırmak için de hiçbir neden yoktur. Ama, tehdit ve şantaj ile karşımıza gelirlerse bir cevap alacaklar” diyordu.
Türkiye’nin niyetleri gizli değil. Tam tersine Akdeniz ve Kafkaslardan Kuzey Afrika ve Arap Körfezi’ne uzanan bir imparatorluk inşa etme amaçlı hedeflerine hizmet etmek için bunları daha da genişletiyor. “Mavi Vatan” bayrağı altında güçlü bir filo inşa ediyor ve ordusuyla Libya’da kendini kanıtlıyor. Hatta Rusya ve ABD’yi bu çabasına katılmak zorunda bıraktı ve İtalya gibi AB ülkeleri de ganimetten payını almak için için Libya’da onunla işbirliği yapmak için acele ediyorlar. Bütün bunlar Borel’in Atina ve Lefkoşa’da verdiği güvencelerin zor zamanlarda boş laflardan ibaret olduğunu gösteriyor. Ve o zaman, Kıbrıs olarak, hele de Türkiye Girit denizindeki Yunan kırmızı çizgisine bastığı anda pim çekilince cascavlak ortada kalacağız.
Ama Borel Lefkoşa’dayken, toplumumuz ve diplomatik heyetler, ona odaklanmak yerine, emekli edilmesi vesilesiyle, görevinden ayrılacak olan Başsavcı Kostas Klirides’in Cumhurbaşkanlığı ile arasındaki horoz dövüşünü izliyorlardı. Hükümetin tavrı mini Hükümet değişikliğini sağlamadaki hızlı hareket etmesiyle yakaladığı iyi imajı dahi bozma raddesine kadar geldi.
Bütün bunlar bunun öncesinde yaşanan skandallarla birlikte gösteriyor ki zor zamanlarda, bizi yöneten yetkililer, gerçek sorunları görmezden gelerek “ne kaparsak kardır” mantığıyla hareket ediyorlar.