Ford Motor Şirketi’nin kurucusu Henry Ford, 1922 yılında, “İnsanlar banka ve para sistemini anlasalardı, inanıyorum ki yarın sabahtan önce devrim olurdu” diyerek, devlet güvencesinde soyguna, yani Bankacılığa dair önemli bir itirafta bulunmuştu.
Ancak gel gör ki, Noam Chomsky’nin belirttiği gibi; “Toplumun genelinin neler döndüğünden haberi yoktur, hatta haberi olmadığından dahi habersizdir”.
Karl Marx neredeyse 170 yıl önce Kapital’de bakacılıktan bahsederken “sermayenin fiyatını belirleyen bir şey olarak faiz, tamamen irrasyonel bir ifadedir” diyordu. Geçtiğimiz bir buçuk yüzyılı aşkın süre içerisinde artı-değer sömürüsünün yanı sıra, faiz-para-sermaye dolaşımı ve buna bağlı sömürü de, akıl dışılık da devasa bir büyüme ve değişiklikler gösterdi.
Feodal toplum ve öncesinde faiz-para-sermaye kavramı, tefecilik, borç verme-alma biçimiyle basit görünen bir süreçti. Kapitalizmin doğuşu ile bu biçimini aşarak mali sermayenin gelişmiş, daha karmaşık biçimlerine dönüştü ve sistem içerisinde belirleyici bir konum kazandı.
Sanayici ve ticaret kapitalistlerinin basit kasadarları, parasal işlemlerin gelişmesi ile kapitalist üretim ve tüketimin ayrılmaz parçası haline dönüştüler. Kapitalist artık kendi sermayesi dışında bir yerden aldığı borç ile yaptığı üretim süreci sonunda elde ettiği kârın bir bölümünü de faiz olarak geri veriyordu.
Sömürü yolu çeşitlenirken, elde edilen kârın oranı, dolaşımı ve bölüşümü de büyüyordu. 1900’lerde tek tek bankacıların basit işlemleri değil, küçük ellerde tekelleşmiş mali sermaye ve bu güçlerin oluşturduğu mali oligarşi söz konusuydu. Lenin, mali sermayenin özü konusunda şöyle yazıyordu; “Üretimin yoğunlaşması, bunun sonucu olarak, tekeller; sanayinin ve bankaların kaynaşması ya da iç içe geçmesi”.
Rekabetçi dönemin yerini büyük balıkların küçük balıkları yuttuğu tekelci döneme bırakması, sanayi dünyası ile finans güçlerinin iç içe geçmesi ile oluşan mali oligarşi, politik işleyiş dahil kapitalist sömürü sisteminin işleyişi ve dünya üzerinde tam söz sahibi olmuş oldu.
Dolayısı ile bankacılık sisteminin sıradan insanlara, ülke ekonomisine katkı için var olduğu, küçük tasarruflara sağlanan faizler ile sosyal yarar sağladığı çağımızın en büyük yalanlardan biridir.
Nitekim KKTC Merkez Bankası geçtiğimiz gümlerde gerçekleştirdiği basın toplantısında 2018 yılında bankacılık sektörünün %70 kâr elde ettiğini, bunun ülke ekonomisi için büyük bir kazanç olduğunu ilan etti. Bir çok “ekonomist” ve siyasetçi bunu coşku ile alkışladı.
Aksine bu en başta uluslararası mali oligarşi ve yerel ortakları için büyük bir kazanç, toplumumuzun, ülkemizin ise daha da borçlanması ve yoksullaşması demektir. Sermayenin %70 büyümesi, halkın %70 fakirleşmesi demektir. Üstelik ekonomik krizin yaşandığı ve “hükümetimizin” önlemler aldığını iddia ettiği koşullarda!
Şüphesiz daha gelişmiş ülkeler de faiz-para-sermaye sömürü çarkı yine kendi çıkarları gereği oluşturdukları bir takım kurallar temelin de ilerler. Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgal ekonomisinde ise en ilkel kapitalist mali kurallar dahi rafa kaldırılmıştır.
Örneğin en temel fazi yasası dahi yoktur. Krizden dolayı oluşan mevduat açıkları, anlaşmalara aykırı bir şekilde keyfi fazi arttırımı ile halka ödetilir. Birleşik fazi uygulaması ile faizden faiz uygulaması altında acımasız bir sömürü engelsiz bir şekilde kendini dayatır.
Yoksa kriz döneminde %70’lik kâr nasıl gerçekleşirdi…