Bu makale ilk kez 2 Kasım 2020 tarihinde Haravgi Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazar: Kiryakos Loizu – Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu – Hazırlayan: Vula Harana
Çocukken hep bir gün sabah kalkıp annemin ışıl ışıl parlayan yüzüyle bana “geri dönüyoruz” veya “çözüm bulundu” dediğini ve en nihayet büyüdüğü sokaklara geri gidebileceğimizi düşünürdüm. Ben de tıpkı onun oynadığı gibi oynayabilecek, Xero’ya ya da Mağusa’ya yüzmeye gitmek için eşyalarımı sevinçle hazırlayabilecektim. Tatlı almak için arkadaşlarımla Ahmet’in kahvesine gidecek ve dönüş yolunda dedemin arkadaşı Derviş bizi bulup eve kadar getirecekti. Annemle kız kardeşlerinin kim bir tatlı daha yiyecek ya da karşıki balkondaki genci önce kim gördü diye kavga ettikleri yere. Portakal fidanları ektikleri, Mihailis’in Lefkoşa’ya götürmek için portakalların komyona yüklenmesini sabırla beklediği yere. Hep birlikte serin bir Mayıs gecesinin dağlara çöktüğünü izlemek için balkonda oturacaktık… Boyasız, fıçısız, yanıp sönen devasa ışıklar olmadan. İradesiz, çaresiz, bihaber, gözleri yere bakan yeşil ruhlarla dolu kamyonlar olmadan.
Büyüdüm, yıllar peşpeşe geçiyor. Her geçen yıl neşe değil yük oluyor. Geçen zaman çiçeklenmiş badem ağacı değil yanık ruhlar gibi kokuyor. İnanç korkuya, beklenti hayal kırıklığına dönüşüyor. Oyun ihtiyacı gelecek belirsizliğine… Dünya dönüyor ama ben bekliyorum.
Nefret ve ilgisizlik, hilekârlık ve alaycılığın sisi içinde kaybolan treni bekliyorum. Trense boş. Kış ilerledikçe treni görmek bir o kadar zorlaşıyor. Başlangıç noktası sevgi, dayanışma, işbirliği, ilerlemeydi. Varış noktasıysa kin, nefret ve şiddet.
Sizler ve Bizler, Onlar ve Ötekiler demeye devam ettikçe biz, tren düdüğünün sesi bir o kadar uzaklaşacak. Bilinmeyene doğru ilerledikçe o, biz durakta beklemeye devam edeceğiz. Trene binmek için duraklarda bekleyen insanlarımızı, zaman geçtikçe, gömmeye devam ederek. Onlar trene girmeyi başaramayacak. Bu küçük toprak parçasında bu hayattaki görevimizi unuturken biz, yavaş yavaş, aklar düşecek saçlarımıza. Dervişlerle Mihailislerin, Marialarla Açelyaların bu minicik toprak parçasında barış içinde yaşaması olan görevimizi.
*
“Ve üzerimdeki külleri kaldırmaya geldiğinde sen, attığında üstümdeki tüm pası, yeniden döneceğim o zaman raylarıma ve yeniden kaymaya başlayacağım… Usul usul, yeniden…
O zaman üzüntüler beni arayacak ama eli boş yas tutacaklar… Öfkeyle yağacak yağmurlar… Ve soracaklar: Ne oldu buradan geçen tüm trenleri gören o trene?”