Bilişim Yasası ile özgürlüklere dokunulmayacak dedikten sonra ilk kullanan kişinin Mustafa Akıncı olması sorunlu bir durumdur.
Yasanın anayasa mahkemesinde görüşüleceğine rağmen, Akıncı’nın bunu görmezden gelip yasayı kullanmış olması daha da sorunludur.
Video içeriğini izledim ve erişim devam ediyor, kendisi bu yasayı kullanarak videoyu daha görünür yapmıştır. Bu da kendi içinde sorunludur.
Videonun ilgili bölümünde verilen örnekte küfür var. Ancak bence oradaki küfür Akıncının şahsına değil örneğin içindeki bir ifadedir. Doğrudan paralellik çizilmesi göreceli bir yaklaşımdır. İlerleyen bölümünde çözüm konusunda fikrini sunan kişi el hareketi yapıyor. Bu el hareketi gündelik hayatta aşağılayıcı bir anlam taşıyor, burada da hedeflenen Akıncı’nın şahsından öte çözüm talebinde bulunan insanlardır. Bunu aşağılayıcı bir ifade olarak, videonun kapatılması için yasal işlem başlatacak kadar önemsemek bence daha garip bir durum.
Almanya’da, üç yıl önce aşırı sağ Afd liderine televizyon programında “Nazi Bitch” diyen bir kişiye dava açmak istemiş ama Alman mahkemesi “Nazi Bitch” ifadesini yani küfürü ifade özgürlüğü içinde tanımlamış ve davayı kabul etmemişti.
Bu bağlamda, aslında küfür konusundaki bu hassasiyetin, temel özgürlükler içerisinde olacağını kabul etmek mümkün olacağına dair elimizde örnekler de mevcut.
Aynı konu Türkiye Cumhuriyetinde olsaydı belki sonuçlar farklı olurdu. Ancak, Kıbrıslı Türklerin adalet sisteminin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesi içinde değerlendirilmesinden taraf biri olarak ifade özgürlüğünü liberal demokratik düzene sahip olmayan ülkeleri referans alarak yapmanın doğru olmayacağı inancındayım.
Bu bağlamda Mustafa Akıncı’nın neden bu videoya erişimi yasakladığını anlamadığım gibi, ifade özgürlüğü konusunda verdiği sözü de hatırlatmanın zorunlu olduğu inancındayım.
Tüm bunların yanında, bir parantez daha açmak lazım. Yasa geçerken alkış tutan, parmak kaldıranların şimdi fırsat bulmuşken Akıncı’yı eleştirmek için konuyu ortaya koymasının da anlamsız olduğunu söylemek gerekiyor. Bu yasanın komiteden oy birliği ile çıktığını biliyoruz. Yasanın altında kimlerin imzasını olduğunu biliyoruz. Bu yasayı eleştirenlere, CTP’nin “seçim hesabı yapıyorlar” diye açıklama yapıp, tepki koyanları bilgisizlikle eleştirdiğini biliyoruz.
Tüm bunlar olduktan sonra, dönüp seçim hesabı yaparak, “bilgisiz” diye itham edenlere sessiz durup, şimdi bu yasanın kötülüklerinden muzdaripmişçesine tavır takınılmasının samimiyetsizliğini de ortaya koymak gerekiyor.
Benim tüm bu olaylardan sonra tek anladığım konusu ise, maalesef en geniş ölçüde demokrasiden yana olan yapılanmaların, demokrasinin temeli olan ifade özgürlüğü mevzusunu hala daha merkezi bir değer olarak değil de, fırsatçı bir detay olarak kavrıyor olmasıdır. Herşey bir kenara, bence konunun en üzücü tarafı da budur.