Kıbrıs Türk sağı iddialarında samimi olsa ve kktcye dair iddialarının zeminine inanıyor olsalar, Erdoğan’ın cumhuriyet meclisinde gerçekleştireceği konuşmaya dair boykotu bizzat kendileri konuşuyor olması beklenirdi.
kktcnin tanınması iddiası, iki devletli çözüm söylemi ile piyasaya çıkıp; kuzeydeki anayasa mahkemesi kararlarının meşruluğunu sorgulayan, en basit ifade özgürlüğüne dair alanlara dışardan müdahale ederek linç kültürünü dayatan, Kıbrıslıtürk toplumunda farklı düşüncelere sahip insanları ulusal güvenliğine tehdit olduğunu görerek kutuplaştıran onları biat etmeye zorlayan, seçimlere müdahale ederek iradeyi ayaklar altına alan ve KıbrıslıTürklerin uluslararası siyasi varlığına gölge düşüren yaklaşımları dayatan anlayışın kktcnin ayrı bir siyasi unsur yerine, Türkiye’nin etkisi altında bir yapıya dönüştürülmesinden ötürü taraf olmaları beklenirdi. İşlerine geldiğinde “söyleyin onlara burada bir devlet var” sözüyle Kıbrıslı Rumlara mesaj vermekten çekinmeyenlerin, aynı direyetli duruşu sergilemelerini beklerdim.
Diğer bir taraftan, zaten kktc’nin uluslararası bir çözüm olmadığını benimsemiş, Türkiye elçiliğinin, adanın kuzeyindeki yönetim ilişkilerinde etkinliğinden dolayı rahatsız olan kesimlerin ise bu toplantıya katılmasını beklerdim. Erdoğan konuşurken, parmaklarının ardına saklanmadan, alkışlamak dışında ağzını açıp bu memleketin efendisinin Kıbrıslıtürklerin de olduğunu ifade etmesini beklerdim. Türkiye Cumhuriyetinin, Kıbrıs’taki çözümsüzlüğü alevlendiren politikalarının fayda getirmediğini, tam tersine zarar verdiğini kamuoyuna açık olarak bizzat devletin en yüksek temsilcisinin yüzüne söylemesini beklerdim. Ekonomik, sosyal, kültürel, nüfus politikalarının yarattığı olumsuz ortamı ifade eder, mafya – devlet ilişkileri ile yaratılan bu düzenin Kıbrıslı Türk toplumunun çıkarlarına aykırı bir durum yarattığını, bundan dolayı oluşturulmuş ilişki biçiminin bu biçimiyle devam edemeyeceğini yeni ve özgür bir ilişki biçimi kurulması için Türkiye’nin kendi payına düşeni yapması için adım atmaya davet edilmesini beklerdim.
Nihayetinde, bu dediklerim gerçekleşmeyecek. Çünkü Kıbrıslı siyasi unsurların büyük bölümünün ve tabi Türkiye’den gelen misafirlerin böyle bir demokratik olgunluğu eriştiğine inanmıyorum.
Esas niyet, biat gösterisinin canlı yayında verilmesi. Dünyaya meydan okuyarak oldu bittilerin alkışlandığının gösterilmesi. Katılanların da bu gösteride olacak figüranları oynaması bekleniyor. Figüran temsilcilerin ve figüran liderlerin olduğu temsili bir kalabalığın olduğunun gösterilmesi hedefleniyor.
Davet edenler ise bu konuda kendi yalanlarına inanma hastalıklarından arınmadıkları için, ne Erdoğan’a ne de ekibine gerçekleri söyleyecek ahlaki ve siyasi anlayışının da gelişmediği kesin.
Öyle olsa, kocaman yalana Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanını alet ederler miydi?
Gelinen nokta koca bir yalana dönüşünce, meclisteki siyasi partilerin Erdoğan’ın ziyaretini boykot etmeyi tercih etmeleri kaçınılmaz oluyor.
Biat etmeyen, vesayetten rahatsız olanların kendilerini açıklayacakları alanlar tükenince diyalog kurma arzusunun da bir karşılığı olmadığı açıkça ortaya çıkıyor.
Bu yüzden normal olmayan ülkede, normal bir ülkeymişçesine siyasi tutumlar beklemek mümkün olmuyor.
Meclis’te yalan siyasetin öznesi olmak istemeyen siyasi partilerin boykotu değerlendirmesi ve bu konuda irade göstermesi kaçınılmaz bir hale geliyor.
TDP’nin bu bağlamdaki duruşu bence takdir edilmelidir. Aynı şekilde bugün konuyu görüşecek olan CTP Parti Meclisi’nin de bu yönde bir karar üretmesi gerçek olursa bu da takdirle karşılanmalıdır. Muhalefetin bir diğer partisi olan HP’nin nasıl bir tavır alacağı da önemli olacak.
Muhalefetin bugün takınacağı tavır kısa dönemde büyük bir fark yaratmayabilir ancak gelecekte, sadece kuzeydeki değil Türkiye’deki siyasi iklimdeki dönüşümle birlikte ele alırsak geleceğe dair önemli bir dönüm noktası olarak hatırlanacağını iddia edebiliriz.