KKTC’de verilen basın ödüllerinin değeri yoktur. Tamamen şekilci, değersiz şeyler bence. Belli bir kalıbın kısıtlı vizyonuna göre ya da adadaki vasatın beklentileri ve önyargıları doğrultusunda “dağıtılan” ödüllerdir.
Ödül verirlerken eleştirel ve farklı ne varsa temizliyorlar çünkü. Ta gazetecilik zamanından hatırlıyorum bunu. Bu kural koyucular kendilerinin istediği gibi haber yapanlara ödül verirler. Basın emekçilerinden talep ettikleri habercilik aslında kendi beklenti sistemlerine “yarayan” ve “uygun” haberler. Yani haberin niteliğine, derinliğine, içeriğine baktıklarını sanmıyorum.
“Gerçek”, dolayısıyla haber, bu sisteme indirgendi. Çünkü ödüllü haber hakikat/gerçek demek değil. İkisi arasında indirgenemez bir fark var. Bunu temsil farkı (temsil eden, temsil ettiği) diye de düşünebiliriz. (Bu son cümleyi anlayabileceklerini sanmıyorum mesela). Dediğim gibi, eleştirel ve öteki adına ne varsa temizliyorlar. Kendilerinde bu yok çünkü. Habere değer biçerken ortalama aklı ve ortalama beğeniyi esas alarak onaylıyorlar.
Egocentrism (yani ben merkezcilik) genel bir kavram ve bağlama dayalı olarak değişir. KKTC’de basın ödülü dağıtanlar da işte bu kavramın bir varyantı. Yani her şeyi, kendinden farklı olanı, kendine göre, kendi standartların açısından değerlendiriyorsun. “Olmaz, standart değil” dersen, değerli-değersiz ikiliğine hapsedilmiş haber maalesef “değersiz ” sayılıp “dışarıya” yansıtılıyor.
Bu dışlama da giderek vasatlığı, mediyokrasiyi besleyen bir tür şiddet ilişkisi. Şiddet ilişkisi diyorum çünkü haber/cilerle kurdukları ilişki başka eklemlemelere izin vermeyen, sınırları tahkim etmiş, tehlikeli “göçmenlere” kapıyı kapatmış zaten. Farklı olan gazeteciye asıl söylemek istedikleri şu bence:
“Biz bir otoriteyiz, sen de ya bize biat edersin. O zaman seni kabul eder, sana ödül veririz. Yani ya bizdensin ya da değilsin.”