Bugün vakıfların yönetimin Kıbrıslı Türk topluma devredilmesi yıldönümü denip gene bir sürü yalan yanlış bilgi verildi, konuyu dağıtmadan kısa kısa okumak isteyenlere bazı kaynaklar vereyim, Vakıflar konusu Lozan’da aslında kapandı, konuyu okumak isteyenler Seha L. Meray’ın çevirdiği Yapı Kredi Yayınlarında çıkan “Lozan Barış Konferansı” tutanaklarını okuyabilir.
6. cilt içinde konu gündeme getirir, Münir Bey konuyu masaya koyar, sayfa 85’ten itibaren okunabilir, Veniselos cevap verir: “Devletlerin, benimsedikleri ilkelere tüm olarak aykırı bir toprak kanununu yürürlükte tutmaya zorlanmaları kabul edilemez” ve bizi de ilgilendiren kısım gündeme de getirilir “vakıfların ya da taşınmaz mal [emlak] mülkiyetinin korunmasına ilişkin olarak istenebilecek bütün güvencelerin azınlıklar sözleşmelerinde bulunduğu kanısındadır” yani Balkanlarda korunan vakıf malları ya da emlaklar sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Kıbrıs ile ilgili kısım önemli, Sir Horace Rumbold ve İsmet İnönü arasında sayfa 154-155 geçen diyalog şu:
“İngiliz Hükümetince Kıbrıs adasındaki vakıflara ilişkin olarak bugüne kadar izlenmiş ve gelecekte de izlenecek olan tutuma tamamiyle uymakta olduğundan, memnunluğu bir kat daha artmış bulunmaktadır. İngiliz Hükümeti, bu adadaki vakıfların haklarına ilişkin olarak geçmişte gösterdiği saygının aynını gelecekte de göstermeği sürdürmek niyetindedir.
İSMET PAŞA, bu konuşmayı senet saydı ve böyle bir bildiride bulunduğu için İngiliz Temsilci Heyetine teşekkür etti.”
yani Kıbrıs’taki vakıf mallarına dair kısım özet olarak İngilizler söz verdi, paşa da senet saydı, durum bu halde…
Kıbrıs’ın tarihine dair kırılma tarihleri öncesi yazılan kitaplar önemlidir, 1974 herşeyi domine eder, bu nedenle 74 sonrası yazılan kitaplar, bu olayı merkezine alır, benzer şekilde 1960 da bir kırılmadır.
Dr Şükrü Torun’un 1956 yılında yayınladığı Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi doktara tezi olan “Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında Kıbrıs’ın politik durumu” kitabı bu yönü ile değerlidir, ortada daha İngiliz sömürge yönetimi vardır ve durumu analiz eder.
Örneğin sayfa 41’de önemli bir bilgiler verir, “4 Haziran antlaşmasının İngiltere tarafından ilk ihlali 1880 senesinde Kıbrıs işlerinin Hariciye Nezaretinden İngiliz Müstemlekeler Nazırına tevdi edilmesi oldu. Bu hadiseyle Türk – İngiliz Antlaşmasının hükümlerine aykırı olarak Kıbrıs bir CROWN COLONY (Taç Kolonisi) gibi idare edilmeye başlandı” diye Dr Şükrü Torun yazar… ikinci ihlal ise Yüksek Mahkemenin kurulması olduğunu söyler yani özü itibari ile 1880’den itibaren İngiltere fiili olarak adayı kolonisi gibi yönetir yani adanın kiralanmış olduğu iddiası fiiliyatta hayatta değildir.
5 Kasım 1914 yılında ise İngiltere Osmanlı’ya harb ilan etti (syf 44) ve kabine toplanır karar alınır “işbu kararname 1914 kabinesi Kıbrıs’ın ilhakı kararı adını taşımaktadır” hükümleri sıralar, adayı ilhak eder.
Şimdi düşünün İngiliz Kralı adayı ilhak ederken, tamam bu Piyale Paşanın vakıf malı, bu filan paşanın vakıf malları bunlara dokunmayın gerisi benim mi demiştir? Gerçekten bunu ciddi ciddi tartışanları anlamak güçtür. 5 Kasım 1914’te Buckingham Sarayında “haşmetli kralın hazır bulunduğu kabine toplantısı”nda vakıf mallarına ilişilmeyecek diye karar alındığını düşünen varsa onlarla tartışmak zordur, bence ısrar etmemek gerek.
Ama okumaya devam edelim, yazar da söylüyor, bu tek taraflı kararların hukuki yönü tartışmalıdır eğer gücün varsa tersine çevirin. İlerleyen sayfalarda yazar da söyler, Lozan antlaşmasında hükümlere de girecek şekilde Türkiye bunu kabül eder, yani uluslararası hukuk açısından da Kıbrıs İngiltere’ye ilhak olur neysa konuyu dağıtmamak için bunu da şimdilik açmayacam.
Kitabın 119. Sayfasında Kıbrıs’ta Türk Vakıfları başlığı mevcut. Ordaki bilgiler ile devam edelim “İngiliz işgali akabinde 4 Temmuz 1878 antlaşmasının 2nci maddesi mucibince Kıbrıs vakıflarının idaresi değişti” (..) “böylece mezkur tarihten itibaren Ada vakıfları biri Türk diğeri İngiliz iki delege ile idare olunmağa başlandı”… ve esas konuya böylece geldik, yazar yukarda aktardığımız Sir Rumbold ve İsmet Paşa arasında konuşmaları aktarıyor ve devam ediyor “Bu beyanata ve Lozan Muahedesinin sarih hükümlerine rağmen 1928 de İngiliz Hükümeti Kıbrıs evkafının idaresini bir devlet dairesinin idaresi haline getirdi. Kıbrıslı Türkler bu hadiseyi protesto etmekten başka bir şey yapmadılar.”
Vakıf yönetimi bu haliyle devlet dairesine döndü ve işlemler yapmaya başladı, karar alındı, bu hali ile de geriye dönük iddiaların altı dolu değildir.
Yazar durum tespiti de yapıyor “Kıbrıs vakıflarının beş milyon sterlin değerinde emlak ve akara sahip olduğu tahmin olunmaktadır. Bu tesis ve servet bugün köhne ve kısır bir müessese olarak muhafaza edilmektedir.”
22 Temmuz 1955’te karar alındı, 1956 yılında da “Vakıflar İdaresi (..) 15 Türk azadan mürekkep bir meclise bırakılmıştır”
Nisan 1956’dan beri Vakıflar İdaresinde Kıbrıslı Türkler oturmaktadır, 1959’dak itibaren tapu konuları egemen Kıbrıs Cumhuriyetine geçti ki orda da Kıbrıslı Türkler kurucu ortaktı, vakıfların mülkleri konusunda ciddi bir girişim yapıldığı okumadık, yapılmışsa da, cılız birkaç girişimdir. Bu süreçte İngiliz Kralı’nın egemenlik yetkilerini Kıbrıs üzerinde kullanan egemen İngiliz devleti tapularla ilgili işlem yaptı, bunlar döndü egemen Kıbrıs Cumhuriyeti makamları tarafından devralındı ve işlemler yapıldı, şimdi dönüp Osmanlı paşalarının vakıf mallarını yedirmeyiz diye bir asır sonra kampanya başlatmak ne kadar ciddi bir girişimdir, sanırım bir kez daha düşünme zamanıdır…