Yürürken biri olmama özgürlüğünü yakalarız, çünkü yürüyen bedenin tarihi yoktur, o sadece hareket halindeki kadim yaşamdır. (Gros, 2009, s.14)
Uzun zamandır yürümek üzerine düşünüyor ve yazmak istiyordum. Bu yazıyı, geçirdiğim kazadan ötürü bir süreliğine yürüyemeyeceğim bir dönemde yazmış olmam oldukça ironik oldu. Belki de bu şekilde motive olup başlayabildim. Bu dönemde yazılmış olsa da, yazının genel çerçevesi yürürken çoktan çizilmişti aslında.
Yüzyıllardır bir çok filozofun da önem atfettiği yürümek, aynı zamanda insanın en eski edimlerindendir. Frédéric Gros’un “Yürümenin Felsefesi” isimli kitabına göre Nietzsche her gün altı-sekiz saat doğada yürürmüş. Yürümeye korkunç baş ağrılarından uzaklaşmak için başlamış. Kitapta, Nietzsche’nin çalışma masasının yürüyüşleri olduğu ve en önemli eserlerini bu uzun yürüyüşler döneminde verdiği de yazıyor. Kant ise her ne kadar yürümeyi sevse de keyfine düşkün, terlemeye tahammülü olmayan bir yürüyüşçüymüş. Gros kitabında, Platon’un yürüyerek ders anlattığına, Aristoteles’in lakabının “gezenti” olduğuna da yer veriyor ama yine de kırsala ilgi duyulmadığı için iyi bir yürüyüşçü sayılamayacaklarını ima ediyor. Gros’a göre “yürüyüşçü” oldukları söylenebilecek Yunan bilgeleri sadece Kiniklerdi. Çünkü Kinikler yürüyebildikleri her yeri evi olarak görmüşlerdi.
Benim açımdan yürümek, her eylem gibi tekrarladıkça gelişen, sadece sportif bir faaliyet olarak değil anlayarak yaşanması gereken bir deneyimdir.
Küçük yaşlardan beri ağaçlara, doğaya dokunmayı, doğayı içimde hissetmeyi, gözlemleyip işleyişini anlamayı çok önemsiyorum ve bence bunun en güzel yolu doğanın içinde kaybolmaktır. Çocukken yürümek benim için hem bir ulaşım hem de önemli bir hayal kurma aracıydı. Gençliğimde ise yürüyüşlerime müzik de eşlik etmeye başladı. Yürüme eylemi müzikle birleşince hayal gücümü, hayatı algılayışımı etkiledi. Walkman’im olmadan yola adım atamamaya başladım. Son yıllarda ise kapıya dayanan 40’lı yaşlarla birlikte sağlıklı olma isteği yeniden yürümeye başlamamı sağladı.
Ancak yürüme üzerine düşünmeye başlamam özellikle kendim ve sevdiklerim için kaygılı olduğum anlarda her şeyi ikinci plana attıp kendimi yürürken bulmamla başladı. Ben yürürken düşüncelerim de benimle birlikte yol almaya başladılar. Ordan oraya zıplayan zihnim yürüdükçe kendi içinde uyumlu bir forma dönüşüyordu sanki. Yürüyüşlerim sesimi en iyi şekilde duyabildiğim, kendimle sohbet edebildiğim, göz yaşlarımı özgür bıraktığım, zaman zaman kendime öfkelenip zaman da affedip, şevkat gösterebildiğim birer yolculuğa dönüştüler.
Gezdiğim ve yaşadığım şehirleri, doğayı yürüyerek deneyimledim hep. Doğada yürürken kendimi sanki bir yap-bozun parçası gibi tamamlanmış hissettim. Algılarım daha açık, zihnim daha dingin ve düşünce akışlarım daha sağlıklı oldu. Yürümek tam anlamıyla ‘şimdi’ de olabilmenin, hızlanıp yavaşlayarak kalbimizin ritmini yakalayıp zaman algımızı manipüle edebilmenin ve zaman zaman aksasa da, sağlıklı bedenimizi, hatta varoluşumuzu kutlayıp keyiflenmenin bir yolu oldu benim için.
Yalnız yürümeyi sevenlerdenim. Böylelikle duygu ve düşüncelerimle, özümle güzel bir bağ kurduğumu hissediyorum. Yürümeye kafamda bir çok düşünceyle başlasam da yavaşça zihnim berraklaşıyor ve o ‘anda olma’ hissi kucaklıyor beni.
Yazımı bitirmeden yürümenin politik yanına da değinmek isterim. Yürümek bilindiği üzere bağımsızlık iddiasını ortaya koymak için de bir yoldur. Bu durumda da ilk akla gelen elbette ki Gandi’nin 1930 yılındaki Tuz Yürüyüşü’dür. Bu dönemde Hindistan henüz bağımsızlığını kazanmamıştı ve İngilizler tuz toplama işinde tekeldi. Gandi ve öğrencileri bunu protesto etmek için 400 kilometrelik yolu 24 günde yürüdüler. Yol boyunca çoğaldılar. Gandi’nin çağrısına uyan binlerce köylü tuz çıkarmaya başladı ve yasa artık işlemez hale getirildi. Kısacası amacınızı, rotanızı, stratejinizi bilerek dost omuz başlarıyla yürümek de direnmenin mütevazi ve güçlü bir yoludur.
Yürümek, zaman ve mekan arasında sıkışmaktan bir süreliğine de olsa uzaklaşmak, ‘biri’ olma endişesi olmadan özümüze eşlik etmek, kafamızdaki kafeslerin kilitlerini açabilmek ve böylelikle kendimizi dönüştürebilmek için yürümek.
İnsan yürümeye başladı mı durmaz ve yürümek bir kez başladı mı hiç bitmez.
- Gros, Frederic. Yürümenin Felsefesi. Carnets Nord, 2009.