Arif Dino kırk yedi yaşına geldiğinde, Yaşar Kemal henüz on yedi yaşında, yıl 1940’dı. Arif Dino Adana Valisi dedesi Abidin Paşa’nın topraklarını satınca, Yaşar Kemal’e okuması için yüz tane kitap almış, Kemal, Kadirli’ye gidip kitapları okumaya başladığında aralarından beş tane Don Kişot çıkmıştı. Arif Dino bile bile beş tane Don Kişot hediye etmiş, Yaşar Kemal’in ömür boyu tekrar tekrar okumasını istiyor, kısa süre sonra Yaşar Kemal Kozan’da hapishaneye girince tekrar okumaya ancak o zaman fırsat bulmuştu. O dönem yazarlar yeteneği olduğunu düşündükleri gençlerle özel ilgileniyor, Yaşar Kemal’e nereden mezun olduğunu sorduklarında, Arif Dino’dan mezun oldum diyordu.
***
14 Kasım 1950’de Orhan Veli ölmüş, Yaşar Kemal bütün kasabada akşama kadar dolaşıp Orhan’ın öldüğünü önüne gelene söylemiş, hiç kimse aldırmamış, bu da ona çok koymuş, yalnızlıktan bunalmış, o gün kasaba Yaşar Kemal’e cehennem gibi gelmişti.
***
Akşamüstleri Tünelden Taksime doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli, ama müthiş kederli -yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır-, pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler. Bu neden böyledir? Orasını kimse de bilmez… Bazı adam vardır, insan yüzünde sırf hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık… Bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar. Bir de bu adama, Kadıköy iskelesinin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları, hanımefendileri seyrederken rastlarsınız.
Bu adam hikayeci Sait Faiktir.
Yıl 1953, Yaşar Kemal otuz, Sait Faik kırk yedi yaşındaydı. Sait Faik Mark Twain derneğinin fahri üyeliğini almış, röportaj için bir araya geldiklerinde Yaşar: “Mark Twain…” demiş. Sait: “Aldırma,” demişti.
Büyüklerinin bakış açılarıyla büyüyordu Yaşar Kemal… Hikâyeci Sait Faik bir gün yine Yaşar Kemal’e gel seninle edebiyata getirmek istediklerimizi anlatalım dediklerinde, iki üstat kâğıda aynen şöyle yazacaktı: “Bir; bizim kitaplarımızı okuyan katil olamasın, savaş düşmanı olsun. İki; insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Bizim kitaplarımızı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Bizim kitaplarımızı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Bizim kitaplarımızı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”
Sait: “Dur” dedi. Nazım Hikmet de var. Yaşar: “Melih Cevdet de, Orhan Kemal de var.”
***
Yedi yıl sonra Eylül 1960’da Yaşar Kemal şöyle seslenecekti; “Çarelere gelince yan çiziyoruz. Yüzyıllık pısırıklığımız üstümüzde de ondan. Gerçek, namuslu düşünür değiliz de ondan. Faydacıyız da ondan. Korkağız da ondan. Avrupa kitaplarından büyük laflar bellemişleriz. Gerçek aydınlar umutsuzluğa düşmezler, umutsuzluğun üstüne çıkarlar, olayların karşısında apışıp kalmaz. Umutsuzluk geri kafalılıktan, düşünememekten doğar.”
***
Bir Yaşar Kemal şiiri ile bitirelim:
Merhaba
Dünyanın ucunda bir gül açılmış
Efil efil esen yele merhaba
Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan geçen yola merhaba