Eleştiri, sağlıklı bir düzenin kurulabilmesi için bir ihtiyaçtır. Burada kaleme alacağım eleştirinin de başka yönlere çekileceğinden, siyasi olarak başka amaçlara yönelik olduğu dile getirilecektir. Ancak kamusal araçlarla, durumu anlamaya yarayan bir vatandaş olarak sol bir parti başkanı ve cumhurbaşkanı adayının demeçlerinin içeriğine yönelik bir tutum beklemek, sıradan bir yurttaşın temel davranışlarından biridir. Siyasetçinin ise, unvan gereği siyasi argümanlar ortaya koymasını beklersiniz, çünkü siyasetçi adı üstünde bu görevi yerine getirmek için vardır.
İkincisi eleştiri bilimsel bir yaklaşım için de gereklidir. Sağlıklı bir siyasal yaşam için siyasetçinin siyasi argüman koyması, insanların ise bu argümanı değerlendirmesi gerekir. Eleştiri bu değerlendirme sürecinin bir parçasıdır. Siyasetçi argüman koyamadığı sürece, değerlendirmenin eleştirel yoğunluğunun artması da doğal bir sonuçtur.
İşin zor tarafı, Kıbrıs’ın kuzeyinde eleştiri mekanizmalarının azlığı, fikir üretenlerin kendilerini bir renk ile bütünleştirdiğinden zaman zaman parmaklarının arkasına saklanma halleri, siyasi partilerin fikir odaklı üretimden uzaklaşması gerçeği ile birleşince daha da garip bir duruma vesile olmaktadır. Bu yüzden de örgütlerdeki entelektüel düşmanlık, eleştirel düşünce karşısında bir güce dönüşmekte; söylenen her söz, siyasi içeriğinden ayıklanarak; holiganvari bir savunma ile karşılaşmaktadır.
Bu holiganvari durum çoğu kişinin verdiği tepkilerde otosansür durumu yaratmakta, siyasetin de kendi içinde yozlaşmasını hızlandırmaktadır. Hal böyle olunca, ya gözleri kapayıp tüm saçmalıklara olur demek zorunda kalırsınız ya da her şeye rağmen eleştirel düşünceye güvenerek, inatla doğruları söylemeye devam edersiniz. Çünkü Edward Said’in dediği gibi entelektüelin birinci sorumluluğu iktidara doğruları söyleyebilmektir.
Bu girişten sonra, seçim lakırdıları arasında CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın Esnaf ve Zanaatkarlar Örgütüne gerçekleştirdiği ve CTP basın bürosu tarafından yapılan açıklamalarına eleştirel bir çerçevede ele almak istiyorum. Bu açıklamaları tercih etmemin sebebi hem üye yapısı olarak KTEZO’nun ana akım bir sol partiye uygun bir üye tabanına sahip olması, hem de ülke gündeminin aslında CTP gibi bir sol parti için birçok konuda altın vuruşlar yapacak bir fırsata uygunluğundan dolayıdır.
İktidara Eleştiri
CTP Başkanı’nın Esnaf ve Zanaatkarlar Odası’nda gerçekleştirdiği ziyarete yönelik yapılan açıklamada, Erhürman öncelikle Çalışma Bakanı’nın Yenidüzen Gazetesi’nde yer verilen açıklamadaki rakamlara referansla “8 bine yakın esnafın çalışmaya ara verdiğini, resmi rakamlara göre 100 işyerinin tamamen kapattığını, binin üzerinde kktc vatandaşının işsizlik durumunda olduğunu” söyledi. Buna dair yaptığı tek yorum ise “rakamların ürkütücü” olduğu şeklinde oldu.
Ardından “yönetim boşluğu” olduğu iddiasında bulundu ve “endişeli” olduğunu söyledi. Somut çözümler veya buna dair bir hazırlık yerine, CTP Başkanının “endişeli” olması özel sektörde var olmaya çalışan hiç kimse için bir anlam ifade etmeyeceği açıktır. Endişeyi paylaşmak bir yol haritası değildir. “Ürkütücü” olan rakamlar değil, kendi gerçeğimizdir ve bu gerçeğin tıkanıklık durumuna dair ettiği kelimelere yer verilmemiştir.
COVID-19 Önlemleri
Başbakan’ın “bir daha kapanma söz konusu olamaz” sözüne atıfla “kimse kapanmadan söz etmiyor” diyerek aslında bir biçimde Başbakan’ın dediklerini doğruladı ve gönüllü kapanma ihtimalinden söz ederek “bunun ekonomide çok ciddi etkiler yaratabileceğini öngörüyoruz” dedi ki bu da yine aslında içerik açısından bir olasılık yorumu olup herhangi bir içerik ya da siyasi bir duruş barındırmamaktadır.
Dahası, COVID-19 konusuna dair yapılması gereken ya da muhalefetin kendine düşen bir görev olup olmadığı da ifade edilmemiş yine herhangi bir yol haritasına dair ipucu verilmemiştir. Bence en kötüsü, Erhürman ifadeleri ile Başbakan Tatar’ın “sağlık yerine ekonomiyi” tercih eden tutumunu doğrulamıştır. Aslında Başbakan’ın yaptıklarından fazlasının yapılıp yapılamayacağı konusunda da sorgulanacak bir alanın olmadığı anlayışını pekiştirici niteliktedir.
Her gün artan vaka sayısına rağmen, insan sağlığı görmezden gelinip, ekonomiyi her şeyin üstüne koymaya dönük bu anlayışın ana muhalefette de yer alması kaygı durucu bir durumdur. Oysa ki, sağlık olmadan ekonominin olmayacağı açıktır.
Doğu Akdeniz
Ardından konuyu Doğu Akdeniz meselesine getiren Erhürman, bir “kargaşadan” bahsedip”, Kıbrıslıtürk halkının Doğu Akdeniz kaynaklı sebeplerden dolayı “bir cenderenin içinden geçmekte olduğunu ifade ederek, “manevi bir baskı” ile karşı karşıya olduğumuz sonucunu çıkarabiliriz.
Ancak Doğu Akdeniz kaynaklı bu baskı ve sıkışıklık halinden çıkış ile ilgili yol haritası yerine ifadeleri “elbirliği ve yürek birliği ile bu cendereyi aşmamız gerekiyor” şeklinde olmuştur.
Bu durumda yine politik bir ifade veya yol gösterici bir anlam taşımadığı aşikardır. Evrene olumlu mesajlar göndererek Doğu Akdeniz girdabından Kıbrıslıtürklerin kurtulması da mümkün değildir.
Doğrusu bu tutum, Doğu Akdeniz konusunda TC’nin Mavi Vatan anlayışını tekrarlayan Başbakan Ersin Tatar’ın pozisyonundan dahi daha geride bir durumdur. Çünkü, yaşanan sıkışıklığı sadece “el birliği” miti ile aşmak mümkün değildir.
Buna dair etraflı bir pozisyon konulmadan, karşı veya destekleyici bir fark gösterilmeden, duruşsuz bir duruş anlaşılmamakta ve net biçimde slogandan ileri gitmeyerek anlamını yitirmektedir.
Ekonomi
Ardından tekrar konuyu ekonomiye bağlayan Erhürman, çeşitli bölgelerde etkilenen bölgeler olduğunu ifade etti. Bölgeleri kapsamak adına teker teker sayarken, krizin hala daha turizm ile yükseköğretim çerçevesinde kaldığı anlayışı bariz görünüyor. Ancak, hali hazırda kriz diğer sektörlere de yayıldığı bu yüzden de sadece turizm ve yükseköğretim pastasına odaklanan bölgeleri saydığında yeterli bir cevap verilmediği açıktır. Bunun yanında “elimizdeki kaynakları doğru ve adil dağıtmamız gerekiyordu. Daha fazla etkilenene daha fazla, daha az etkilenene daha az destek vermeyi başarabilmemiz gerekiyordu. Ancak şu ana kadar yönetim tarzı, bizi maalesef bu noktaya taşıyamadı” ifadesi de yine bir teşhis olup, içinde bir yol haritasını içermemektedir.
Daha adil bir dağıtım için servet vergisi mi uygulanacak, destek kaynakları nasıl yaratılacak gibi hiçbir somut çözüm önerisi içermeyen, sadece dilek ve temennilerin kamuoyu ile paylaşılması doğrusu ikna edici bir argüman olmaktan çok uzakta olup, özlenen etkiyi de yaratamayacağı da ortadadır.
Cumhurbaşkanlığı
Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olan Erhürman, Cumhurbaşkanlığına dair açıklamaları ise metnin en kısa bölümüydü. Açıklamasında, Cumhurbaşkanlığı makamının kendince belirlediği görev tanımından ibaret oldu. “Cumhurbaşkanlığı hem dışarıyla daha iyi ilişki kurabilmesi, hem de içsel mekanizmaları daha doğru bir biçimde, daha efektif bir şekilde kullanmamız gereken bir makamdır” ifadesi ile Akıncı’ya yönelik eleştirilerinde, mevcut başkanın yetersizliğine vurgu yaparken, bunun alternatifinin ne olduğuna dair bir ifade yine içerikte yer almadı. Daha iyi ilişki miti, yine içi doldurulmayan bir ifade olarak yer aldı.
TC ile kktc arasında bir sorun olduğu açıktır. Ancak yaşanan sorunu UBP salt Kıbrıs kaynaklı okumasına artık CTP de katılmıştır. Sorunun karşılıklı olmadığı, Türkiye’den kaynaklanmadığına dair kesin yargının kaynağı nedir bu bence CTP tarafından açıklanmalıdır. UBP ile CTP’nin neden aynı sayfada olduğu konuşulmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti siyasi elitini geçtim, her Kıbrıs’a dair haberde, sosyal medyada küfürlere maruz kalan Kıbrıslı insanların yaşadığı kalp kırıklığını görmezden gelip, Türkiye’de bir sorun yok, tek sorun Kıbrıslıtürklerdedir ezikliğinin içselleştirilmiş olması da bence siyaseten oldukça büyük bir sorunu temsil etmektedir.
Sonuç Yerine
Tabii ki, belki de Erhürman bu konularda detaylı açıklamalar yapmış, meşru pozisyonlar ortaya koymuştur. Basın Bürosu bu noktalar yerine farklı noktaları ön plana çıkarmış olabilir. Eğer durum böyle ise, bu farklı bir tartışmanın konusudur. Ancak mevcut durum siyasi olarak görmezden gelinecek noktalar değildir.
Bununla beraber Erhürman’ı sadece gazetelerden tanıyan biri değilim. Birlikte dergi çıkarmış, kayda değer vakit geçirmiş ve yazdıklarının kendi siyasi anlayışımın oturmasında da rolü olduğunu kabul etmekteyim.
Siyasete girmeden önce yazdıklarında Erhürman özne olmaktan, vesayetin son bulmasının bahseden biridir ve şimdi Cumhurbaşkanı adayıdır. Aday olmasaydı dahi ülkedeki önemli siyasi yapılanmaların birinin başkanı olarak hem bir şeyler söyleyip de hiçbir şey söylememesi konusunun bir sorun olduğunu düşünüyorum.
Bu durumu sadece seçimle değil, Kıbrıslıtürklerin özne olma durumu ile birlikte ele alınmalıdır. Vesayet konusu ile birlikte düşünülmelidir.
Yazdığım eleştiri ister aklı salim CTP’liler (ve diğer partiler) tarafından siyasete dair boşluğu ele alan yol haritası olarak anlar; isteyen bunu sırf CTP’yi karalamak için yazılmış bir makale olarak görür ve bildiğini okumaya devam eder.
Her iki durum için de zaten benim yapabileceğim bir şey olmaz. Ancak, Kıbrıs adasında yaşayan insanlar tarihindeki boğucu ve karanlık dönemlerden birini yaşamaktadır. Bunu değiştirmeye aday kişilerin elinde bir çıkış yolu olmadığı aşikarken, bana göre yapılacak olan tek şey daha fazla eleştiri, daha fazla siyasi tartışma ve daha fazla demokrasiden geçmektedir.
Maalesef son dönemlerde daha az eleştiri, daha az siyasi tartışma ve daha az demokrasi olanaklarını deneyimliyoruz. Tektipleşmeye değil çoğulculuğa ihtiyaç olduğunu düşünen bir yurttaş olarak, en azından ben doğru bildiğimi aktarmayı denedim. Gazetedeki bir görselden fazlası olan açıklamalar, içerikli tartışmalar ve konunun kökenini konuşabileceğimiz siyasi olgunluğu görebileceğimiz pazarlara…
Yazının kaleme alınırken referans verilen açıklamanın tümü