Geçtiğimiz hafta ülke siyasal yaşamı ve Kıbrıslı Türk toplumu nefret, kin, siyasi-fiziki linç kampanyası ve bu çerçevede kitlelerin “Vatan Hainlerinin” üzerine mobilize edilmesine tanık oldu. Bu, Kıbrıslı Türk toplumu ve siyasal yaşamı açısından yeni bir boyut ve tehlikeli bir durumdur.
Hala Sultan İlahiyat Koleji konusunda ve eğitimde dini gericiliğe karşı laik, demokratik ve bilimsel eğitim yönünde kararlı bir mücadele sergileyen KTÖS, uzun bir süredir hedef gösterilmekte ve siyasi linç kampanyasına maruz kalmaktaydı. Tarihsel olguları ve gizlenen gerçekleri içeren 2017 Ajandası gerekçe gösterilerek, siyasi linç kampanyası fiziki linç boyutuna taşınmaya çalışıldı. Bazı Siyasal İslam Örgütlenmelerinin, Cemaatlerin ve paramiliter yapıların başını çektiği kitle, KTÖS’e karşı mobilize edildi.
Fikir ve düşüncelerini eleştirel bir dille sosyal medya paylaşımları ile ortaya koyan Barbaros Şansal, gazeteci kimliği ardına gizlenen ajan provokatörlerin hedef göstermesi ile yaka paça tutuklandı ve ülkemizden sınır dışı edildi. Uçağı Türkiye’ye iner inmez önce linç ile cezalandırıldı. Ardından tutuklanarak hapse atıldı.
Her iki olay da “dinimize sahip çıkma” veya “milli duygulara yenik düşme” gibi gerekçeler ile açıklanamaz. Her iki olayda da esas olan farklı düşüncelerin/düşünenlerin düşman ilan edilmesi, bunun için kitlelerin seferber edilmesi ve siyasi-fiziki linç kültürünün meşrulaştırılmasıdır. AKP hükümetinin Türkiye’de egemen kıldığı bu anlayış, ülkemize de ithal edilmeye çalışılmaktadır. Farklı düşüncelerin ve düşünenlerin her an linç edilme tehlikesi ile karşı karşıya olacağı ve “beğenmeyen Rum tarafına gitsin” söylemini daha fazla duyacağımız bir sürece sürükleniyoruz.
Faşist, gerici ve paramiliter örgüt ve yapıların etkinliklerinin çok tehlikeli bir boyuta ulaşmış olması karşısında, demokrasi, barış ve çözüm yanlısı tüm kesimlerin en geniş birlikteliğine ve ortak mücadelesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Demokrasiyi, barışı, ülkemizi, insan haklarımızı ve özgürlüklerimizi korumanın tek yolu budur.
Bunun yanında esas çıkış yolu çözüm sürecinin ve 9-12 Ocak tarihlerinde Cenevre’de gerçekleşecek Kıbrıs zirvesinin biran önce kapsamlı anlaşma ile sonuçlanmasıdır. Erken çözüm özellikle Kıbrıslı Türkler açısından hayati öneme sahiptir. Çünkü gelinen aşamada Kıbrıslı Türkler toplumsal varoluş ya da yok oluş ikilemi ile karşı karşıyadır.
Toplumsal varoluşun koşulu kapsamlı federal çözüme ulaşmaktır. Aksi ise B planı olarak da adlandırılan toplumsal yok oluş ve Kıbrıs’ın kuzeyinin Türkiye ile her anlamda entegrasyonudur.
9-12 Ocak tarihlerinde geleceğimiz konusunda belirleyici olacak müzakereler için Cenevre’de olacak her iki lider, özellikle de Sn. Mustafa Akıncı bu tehlikenin farkında olmalılar, çözümü öteleyecek veya müzakere masasını devirecek davranışlardan uzak durmalıdırlar. Her iki liderden beklenen kararlı ve cesur olmaları, biran önce çözüme ulaşmalarıdır.