Bu seçim kimse inançla, duygusallıkla oy kullanmaya gitmiyor.
Gerilimler elbet olacak.
Her iki taraf için de gerilimlerin sebebiyse; Seçmenin her iki otoriteyi birbirlerine karşı reddetmeleri, seçmen adını nasıl koyuyorsa koysun devlet ana veya babayla yaşayacakları problemler, liderlerin ve tabanlarının gerek parti içi veya parti dışı yaşayacakları ego çatışmaları, iktidar mücadelesinin yarattığı gerilimler, galip gelme işinin seçim esnasında yahut sayım esnasında engellenmesi olacak gibi görünüyor. O yüzden iki aday için tatlı rüzgarlar esmeyecek. Birbirlerine engeller koyacakları belli.
Keşke Türkiye’de iki liderin bir araya gelerek gerilimlerin seviyesini düşürmek için ortak mesaj verdiği bir seçim olsaydı. Fakat birçok sebepten dolayı bu mümkün görünmüyor.
Erdoğan kendi iktidarıyla, Kılıçdaroğlu’da parti içi seçim operasyon sistemiyle yine sınanacak gibi görünüyor.
Fakat,
Daha dikkatli,
Daha yöntemli,
Daha eleştirel,
Daha veri okuyan,
Analiz eden bir duyguyla seçime giden bir seçmen var.
Sandık iştahı yok, bu sebeple iki tarafın da seçmeni ve seçmenlerini küstürmemeleri önemli.
Seçmeni sandığa taşıyan bu seçimi alır.
Çünkü, Erdoğan’ın en önem vermesi gereken taraf belli ki kendi seçmeninden çok ittifak yaptığı seçmeni sandığa götürmesi gerekiyor.
Kılıçdaroğlu ise, altılı masa dahil kendi seçmenini sandığa götürmesi ve buna kararsızlar da dahil.
Demek oluyor ki, iki aday da otobüs mü kiralar, seçmeni bizzat evlerinden arabayla mı almaya giderler, yoksa zorla kollarından tutarak mı götürürler, fakat bir şekilde kendi seçmenlerini sandığa taşımaları gerekiyor.
Erdoğan’ın seçim günü iletişimi kuvvetli olacak gibi görünüyor.
Kılıçdaroğlu veya Erdoğan’ın olası bir kazayla iletişim krizi yaşaması bahsettiğim bu ortamda çok olası olduğu için, taraflar elbet daha da dikkatli olmak zorunda.
Dört konu da var aslında,
- 19 Mayıs günü cayır cayır Mustafa Kemal resmi paylaşanların, Mustafa Kemal’in tırnağı kadar mücadele ruhu taşımadıkları.
- Milliyetçi partilerin Erdoğan’ın yarattığı 20 yıllık Türkiye sayesinde yükselişi.
- Ve ittifakların getirdiği çıkmazlar karşısında kapalı iletişim yolunu izlemek.
- Türk tipi başkanlık sisteminin getirdiği iyi veya kötü yenilikler.
İktidara kim gelirse gelsin, bu seçim sanki 1994 Türkiye’sine benziyor.
Hatırlarsanız, 26 Ocak 94’te Türk lirası yüzde 13,6 oranında döviz karşısında değer kaybetmişti. Akabinde 5 Nisan kararları gelmiş ve Türk lirası döviz karşısında yüzde 38 değer kaybetmişti.
Peki kim kazanmıştı: Sermaye sahipleri uygulanan yüksek faizle kazanımlar elde etmiş, Türk lirasının yaşadığı değer kaybı öncesinde ABD Doları’na yatırım yapanlar da büyük rant sağlamıştı.
Kim kaybetmişti: bu cevabı vermeye gerek bile yok sanırım.
Bu seçim sanki Demirel’in Cumhurbaşkanı olduktan sonra Tansu Çiller’in başbakan olduğu seçime de benziyor.
Genel Kurmay Başkanı’da akabinde değişmişti. Şimdi gerçi Milli Savunma Bakanı daha önemli bir pozisyonda.
2 Mart günü Cumhuriyet tarihinde ilk kez, altı Demokrasi Partisi Kürt milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılmış, Hatip Dicle ve Orhan Doğan meclis çıkışında gözaltına alınmış, Leyla Zana ve diğerleri gözaltına alınmamak için TBMM’den çıkmayacaklarını söylemişti.
Zaten 16 Haziran’da Anayasa Mahkemesi Demokrasi Partisi’ni kapattı.
Neler olmadı ki 94 Türkiye’sinde;
Büyük iç savaşlar oldu mesela… Halen daha insanlardan Türkiye’de iç savaş çıkmasından korkuyorum sözleri duyuyorum. Türkiye zaten 39 yıldır iç savaşta. Sizin düşündüğünüz gibi bir iç savaşın Türkiye’de olması mümkün değil. Bu durum Türkiye’nin iç dinamiklerine aykırı.
Ne yazık ki, RTÜK’de 94’te kurulmuştu…
Fakat her ne olursa olsun,
Bu seçim belli ki hızlı bitecek. 23:00 gibi biter sanki.