Yeniden merhaba. Elde olmayan sebeplerden ötürü yazının üçüncü ve son bölümünü sizlerle geç paylaşabiliyorum. Yazının ilk iki bölümünü okuyarak dönüşler veren herkese teşekkür ederim. Henüz okumayanlar içinse yazının birinci ve ikinci bölümlerine bu yazının sonundaki linklerden ulaşılabilir.
Gündelik hayatın içinde kaybolurken, derinlikli ilişkileri, nitelikli sohbetleri ıskalıyoruz çoğu zaman. Etraftaki bütün dikkat dağıtıcılardan sıyrılarak saf iletişim kurabilmek gün geçtikçe zorlaşıyor. Oysa vakti değerli kılacak olan o anda kalabilmektir. Belki bu şekilde kurtulabiliriz hem koşuşturmaca içinde hissedip hem de aynı döngünün içinde hissetmekten. Özellikle kadınların yaşanmışlıklarından süzülen, erkek egemen bakış açısıyla anlatılmayan ve kitaplarda bulamayacağımız yakın tarihi öğrenmek, anlayabilmek için bu sohbetler oldukça önemli.
Bu süreçte kendi hikayesinden bahsedenler, Fatma teyzeyi hiç tanımasalar da onun hikayesinde kendinden veya yaşadıkları dönemden izler bulduğunu söyleyenler oldu. O döneme ait ilginç detayları dinleme, okuma fırsatı yakaladım. Sohbetimiz sırasında, aramızda oluşan bağa güvenerek yakın geçmişte, özellikle kadınların yaşayışlarına, Lefkoşa’ya ve elbette ki Fatma teyzenin 73’ten sonraki hayatına dair aklımdaki soruları Fatma teyzeye sordum. Bunların bir kısmı oldukça özel sorulardı ve Fatma teyze tümünü içtenlikle cevapladı.
Fatma teyzeyle sohbetimizin ilerleyen kısımlarında eskiden kadınların bakımlarını nasıl yaptıklarından konuştuk. Hiç hamama gitmemiş. Limon suyu ve şekeri karıştırıp soğutup mermere dökerek akide yaptıklarını, bezleri kaynatıp regl dönemlerinde kullandıklarını ve gerdek gecesinde ayrı odada kocasının ailesinin çarşaf görmek için beklediğindeki korkusunu anlattı. ‘Bişey yoksa gidecen evine. Ben titirerdim. Çok afedersiniz, üç defada körleyebildi beni.’ Bir kadının ilk cinsel deneyimini kendini tamamen edilgen hatta bir eşya gibi hissettirecek biçimde ‘körlenmek’ olarak dile getirmesi ne acı. Evliliği boyunca aldatılmış, şiddet görmüş bir kadının, kendini eşinin ailesine bekaretiyle ispat etmek durumunda olması ataerkil kültürün boyutunu gözler önüne seriyordu.
Duvarda asılı olan fotoğraflardan konuşurken Fatma teyze beni aldı ve birlikte albümlerin olduğu çekmeceleri karıştırdık. Gençlik fotoğraflarına bakarken. Çok güzel bir kadınsınız gençliğinizde de çok güzelmişsiniz dediğimde. Cevabı ‘ Çok teşekkür ederim. Malesef.’ oldu. Eşinden boşanıp, şimdi oturduğu evine geldiğinde(1973) ona bu eve geldiğinde her gün birinin kapısını çalacağını söyleyip durmuş etrafındakiler. Bunun üzerine ‘ Ben kendimi bildikten sonra bişey olmaz.’ diye tekrar etmiş hem kendi kendine hem de etrafındakilere.
‘Girdim yerleştim bu eve.Eşya yaptırmaya başladım ama bir yerde değil iki yerde işlerdim. Yabancıların yanında çalışır güzel kazanırdım. Her şeyimi yapabildim. Yahudide işlerdik. Dereboyunda elçilikleri geçersiniz de daha yukarıda Cornaro Hotel vardı Rum tarafına bakardı. Harpten Yahudi’nin evinin orası burası, camları kırıldığında gidip yardım ederdim. Eskiden yanında çalıştığım İngiliz ise biraz sorunluydu intihar etti diye becayiş edildiydi.’
‘ Allah rahmet eylesin bir de Şener bey vardı. Çocuğum elimde kalınca kapısına gittiydim yurdun müdürüydü. Gittim kapısına ağladım çocuğuma bakacak biri yok işlemem lazım dedim. Oğlum daha ilkokula gitmeycek kadar küçüktü. Yardım ettiler bana orda kalırdı çocuğum işimi bitirip alırdım.’
Tekrar evlenmeyi düşündü mü diye sordum.
‘Geldiğimde bu eve ilk çalıştığım yerdeki evin bir kardeşi vardı. İngilterede yaptıydı tahsilini. 11 yaşındaydı ben tanıdığımda. Sonra ben evlilik yaptım uzun zaman görmedim kendisini. Ben bu eve yerleştikten sonra tahsilini bitirip Londra’dan geldi. Tekrar görmeye başladık birbirimizi, kız kardeşine gidip yardım ederdim. Yakınlaştı bana. Çok sevdim… 26 senemiz geçti beraber. Evlendi ama beni bırakmadı çok yardım etti. Hâlâ daha konuşuruk, görüşürük. Gizlemedik bu arkadaşımla ilişkimizi. Benimnan evlenemezdi ama beni o kadar sever ben da onu.’ Kalbini göstererek, ‘Buramdadır yeter. Yetti bana yani.’ dedi.
‘ Ben 6 buçuk yaşında torunumu aldım yanıma (oğlunun çocuğu) sıfır yaşından bakardım ama annesi almayınca ben ETİ’deki işimden çıktım torunuma bakmak için. 18 sene çalıştım ETİ’de. Anahtarları hep bendeydi ETİ’nin çok güvenirlerdi bana. ETİ beni 2’de bırakırdı giderdim Yahudilere iki maaş alırdım. Ben ömrümü böyle gayet güzel kurdum ve hiç yalan söylemedim, dürüst çalıştım. ’ dedi.
Albümleri inceledik. Yarısını kullanabildiği, çoğu yıkık dökük olan evini gezdik ve tabii ki her Kıbrıslı gibi giderken bahçede ayak üstü sohbet ettik.
Gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda yaşadığımız travmaları çözümlemenin, onlarla başa çıkabilmenin yollarından biri de yalnız olmadığımızı bilmek, hissetmektir. Yaşadıklarımız acı olsa da bunu deneyimleyen, hayatla başa çıkabilen insanların varlığını bilmek bile bize devam etme gücü verir. Fatma teyze bunun bilincine çok önceden varmıştı. Bu nedenle, hikayesini paylaşabilir miyim diye sorduğumda paylaşmamı tam bu yüzden istemişti. Çünkü hayatının her çağında farklı zorlukları göğüsleyen ve hâlâ daha da göğüslemekte olan bir kadın olarak, yalnız hissetmemenin önemini doğrudan yaşayarak anlamıştı.
Sizlerle gerek evinin, gerekse Fatma teyzenin hem gençlik hem de şimdiki halinin fotoğraflarını ve bir de onunla birlikte çektiğimiz muhabbetli fotoğrafları paylaşmayı isterdim. Ancak en başından belirttiğim sebeplerden ötürü bunlar benim kendime sakladığım değerli anılar olarak kalacaklar. Böylece okuyanlar, kafalarında kendi hayal güçleriyle bir Fatma teyze yaratmış olacaklar.
*Yaptığımız derin sohbette hayatına dair önemi detayları güvenerek benimle paylaşan anlatıcının huzuru için gerçek ismi yerine Fatma ismini kullandım/kullanacağım. Gerçekte ise kendisinin tek bir ismi olmamıştır. Evlatlık olarak verildiği yerlerde ismini beğenmeyen aileler ona farklı takma adlar koymuşlardır. Hatta yıllar sonra yetişkin bir kadın olduğunda kendi soyadını gidip kendisi seçmiştir.
1.Bölüm: Suriçi sokaklarında saklı kalmış bir kadın hikayesi-1
2.Bölüm: Suriçi sokaklarında saklı kalmış bir kadın hikayesi-2