İmkansızın politik ekonomisi Yazı Dizisi
Geçtiğimiz gün sevgili Cenk Mutluyakalı, “dünyanın başka yerlerinde, bütçe üzerinden personel giderlerine” dair veri sordu. Biraz araştırıp, belli başlı ülkelerde personel maaşlarının bütçeye oranını paylaştım. Tabii, veri ve arşiv takıntısı olan bir insan olarak Cenk Mutluyakalı’nın sorusu üzerine tek bir veri değil onlarca başka veriyi de bir araya getirdim.
Bunları ise GazeddaKıbrıs sayfası üzerinden periyodik olarak paylaşmaya karar verdim. Bunları ortaya koyarken, niyetim esasen ekonomi okur yazarlığına da katkıda bulunmak. Böylelikle, ekonomiye dair birileri ortada pembe resimler çizerken, onlara gerçek tablolarla soru sorma olanağı yaratmak olacak.
İlk karşıma çıkan veri kamu harcamalarının, gayri safi milli hasılaya oranı. Bu oran bize ne söyler diye soruyorsanız, şöyle özetleyelim:
Sağlıklı bir piyasa ekonomisinde özel aktörlerin payı büyümesi ekonominin kendi kendini sürdürme gücünün daha fazla olduğuna inanılır. Bu inanışın sebebi de, bireysel girişimcilerin kendi işletmesinden para kazanmak için daha aktif çalışabileceği; eğer çalışanları varsa çalışanlarını “sömürme” konusunda daha becerikli olacağı yönündedir.
Aynı zamanda ekonominin çeşitlenmiş olması ile ilgili de önemli bir gösterge verir. Ekonomi çeşitlendikçe “kamunun” ekonomideki önemi azalır. Böylelikle, kamunun yaşayacağı şoklara karşı ekonomi daha direngen olur.
Mesela, kamu maliyesine katkı yapacak bir paydaşınız var; çok çeşitlenmiş bir ekonomide bu paydaşa kul köle olmak zorunda olmazsınız.
Ancak, her zaman hatırlatılması gereken kuzey Kıbrıs coğrafyasındaki ekonomik yapı, “garanti antlaşmaları” ile oluşturulan düzenle belirlenmiştir. Bu, antlaşma ışığında Türkiye Cumhuriyeti bulundurduğu asker karşılığında adanın kuzeyi sadece Türkiye ile ekonomik ilişki kurabilen bir yapıya dönüşmüş ve ekonominin çeşitlenmesi engellenmiştir. Bu yüzden de kamu ekonomide büyük bir yer tutmakta, bunun dönüşmesi için çeşitli çabalar gösterilse de göstergeler bu maliyetin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Statükonun maliyetini ödemekte son zamanlarda çekingen davranan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu açıdan hem kurulu düzeni sürdürmek hem de ekonomiyi “sürdürebilir” kılmak konusunda zorluklar yaşamaktadır.

Yukarıda görülen grafik, 2017 yılında genel hükümet harcamalarını göstermektedir. Gördüğünüz gibi listede en yüksek harcamaya sahip olan AB ülkeleri arasında %8,3 ile Yunanistan, ardından %8,1 ile İzlanda ve İtalya gelmektedir. Almanya %5,6, Birleşik krallık %4,6 seviyesindedir.
Aynı hesaplamayı kuzey Kıbrıs için yapıp sadece Birleşik Krallık, Almanya, İzlanda ve Yunanistan ile birlikte kuzey Kıbrıs’ı içerecek şekilde yaptığımızda, böyle bir görüntü ile karşılaşıyoruz.

Peki böyle bir fark oluştuğunda bu maliyetin kaynağı nereden geliyor diye sorabilirsiniz. Bununla ilgili olarak da Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi’nin raporlarını referans alarak kısa bir analiz yaptığımızda 2017 yılı içinde şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz.

2017, rakamlarında toplam yerel gelirler, yani ödenen vergiler aslında bütçenin en önemli bacağını oluşturmaktadır. 2017, yılı içindeki toplam yerel gelirler kaleminde, vergi gelirleri 3,076 milyon TL olarak görülürken sermaye gelirleri sadece 2,3 milyon TL’yi oluşturmakta, kamu gelirlerinin içinde neredeyse anlamsız bir oranı temsil etmektedir. Bu açıdan da sermaye vergisine yönelik açılımların gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ancak, kurulu düzeni sürdürürken, sermayeye yüzünü dönmekten ödü patlayan gelmiş ve geçmiş tüm iktidarların sürdürülemez yapının maliyetini, kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlara yüklediği ve sürdürülemez bir yapının sürdürülürmüş gibi görünmesinin bedelini topluma ödetmekten çekince gösterilmemektedir.
Uğruna hükümetler bozulup kurulduğu TC yardımlarının ise, mali gelirler içinde sınırlı bir alan temsil etmesi ve ticari bağımlılık nedeniyle zaten bunun da adanın kuzeyinde sakin insanlar tarafından ödendiğini biliyoruz.
Hal böyleyken, birileri sizi sürdürebilir bir ekonomi ile kandırmak isterse, ilişkinin kurulduğu ekonomik paradigmasının buna imkan vermediğini hatırlatmanız yeterlidir.