9-12 Ocak tarihlerinde gerçekleşen Cenevre müzakereleri ve uluslararası konferans, Kıbrıs sorununun çözüm çabalarında yeni bir aşamayı teşkil etmektedir.
Kıbrıs sorunu ile ilgili tüm taraflar ilk kez aynı masa etrafında toplanmışlar ve ilk kez toprak düzenlemelerini öngören haritalar eş zamanlı bir biçimde sunulmuştur. Tabu olan güvenlik ve garantiler ilk kez görüşülmüş ve sorgulanmıştır.
Cenevre’de her iki liderin ortaya koyduğu kararlılık ve liderlik gerek çözüm karşıtlarının, gerekse de garantör ülkelerin provokasyon girişimlerini önlemiştir. Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın süreci sabote etme çabaları karşısında ne Sn Anastasiadis, ne de sürece takoz koymak için elinden geleni ardına koymayan Sn Özgürgün ve beraberindekiler ile Türkiye’den sesleri yükselen çözüm karşıtları karşısında Sn Akıncı geri adım atmamışlardır. Her iki taraftaki çözüm karşıtlarının çaresiz haykırışlarına rağmen, liderler Cenevre sürecini ileriye taşımışlar ve özellikle yönetim başlığında önemli yeni ilerlemeler sağlamışlardır.
Tarafların sunduğu haritalarda %1’lik fark bulunmaktadır. Ancak önemli olan haritaların sunulmuş olması ve böylece toprak başlığında sonuç alıcı müzakere ve çözüm için güçlü bir zeminin oluşturulmuş olmasıdır.
Güvenlik ve garantiler konusunun uluslararası konferansta görüşülmeye başlanması, garanti sisteminin mevcut hali ile devam etmeyeceğinin tüm taraflarca somut bir şekilde kabul edilmesi demektir. Tarafların güvenlik ve garantiler ile ilgili bilinen pozisyonlarını konferans esnasında ve sonrasında dile getirmeleri, bu konu ile ilgili yeni bir model arayışı içerisine girildiği gerçeğini değiştirmemektedir. Nitekim, taraflar bu konuda bir çalışma grubu oluşturmuşlar ve bu çalışma grubu 18 Ocak’ta bir araya gelerek görüşmeye ve ortak bir tutum belirlemek için çalışmaya devam edecektir.
Bu bağlamda, güvenlik ve garanti konusu ile ilgili çalışma grubu kurulması ve bu yönde garantör ülkelerin yükümlülük altına girmesi olumlu olduğu kadar, olumsuz gelişmelere de gebedir. Çünkü Yunanistan ve Türkiye, erken çözüm konusunda isteksiz bir görüntü vermektedirler.
Yunanistan zamana oynamaktadır. İçinde bulunduğu ekonomik kriz, hükümet belirsizliği ve doğal gaz konusunda rol oynama isteği, bunun yanında bölgeye dönük jeostratejik üstünlük kurma hedefi nedenleriyle, Kıbrıs sorununun çözümünü zamana yaymak arayışındadır.
Türkiye’nin ise ortaya koyduğu talepler oldukça tutucu ve maksimalisttir. TC Dışişleri Bakanı Sn Çavuşoğlu’nun ve Cenevre zirvesi sonrası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylemleri, mevcut müzakere zeminini dahi havaya uçuracak niteliktedir.
Bunun yanında Anayasa ve rejim değişikliği sağlamaya çalışan ve bunun için MHP ile milliyetçi kesime ihtiyaç duyan AKP’nin, kısa zamanda Kıbrıs’ta çözüm yönünde adım atması çok zordur. TC Başbakanı Yıldırım’ın da belirttiği gibi şimdi Kıbrıs’tan daha önemli işleri bulunmaktadır. Kaldı ki başkanlık rejimini kursa bile AKP ve Erdoğan’ın çözüm yönünde adım atıp atmayacakları belirsizdir.
Dolayısı ile ne liderler ne de her iki toplumdaki çözüm güçleri, önümüzdeki kritik süreci garantörlerin insafına bırakmamalıdır. Güvenlik ve garantiler ile ilgili BM kayıtlarına da geçen ve her iki lider tarafından da belirtilen, “bir tarafın güvenliğinin diğeri için tehdit olmayacağı” bir modele ulaşmak için yaratıcı ve kararlı bir şekilde çalışılmalıdır. Bunun yanında, liderler, diğer 5 başlıkta var olan anlaşmazlıkları biran önce çözmelidir. Toprak ve Yönetim başlığında var olan görüş ayrılıkları, liderlerin bugüne kadar ortaya koydukları siyasi liderlik ve çözüm kararlılığını göstermeye devam etmeleri durumunda kolayca aşılabilir. Kapsamlı çözüme bu kadar yaklaşılmışken, sürece daha güçlü bir şekilde sahip çıkılmalıdır.