İşsizlik ödeneğinin azaltılması kararı eleştiriliyor. Ancak, konuyu kamu ve sosyal sigortalar bütçesi açısından ele alarak düşünmek gerekiyor.
Öncelikle, işsizlik ödeneğinin azaltılmasındaki muhtemel nedeni düşünmek gerek. Bu aşamada kararın bir cezalandırma niyetiyle değil kurumsal devamlılığı sağlamak niyetiyle verildiğine inanmak istiyorum.
Bu ödeneğin azaltılması süreçte yaşanacak “işsizlik patlaması” karşısında Sosyal Sigorta sisteminde bulunan mevcut karşılığın, ortaya çıkacak işsiz sayısına herhangi bir ödenek veremeyeceği gerçeği ile birlikte ele alınmalıdır.
Bu durumda, şu soru akla gelmektedir.
Eğer işsizlik parası kesilmesin istiyorsak, kaynağı nereden bulacağız?
Bunun için önce sosyal sigorta sistemini basitçe düşünelim.
Sosyal sigorta bütçesinin temel geliri çalışanların yatırdığı primlerdir.
Yaşadığımız süreçte sosyal sigorta yatırımı yapmasına rağmen bundan faydalanamayan yabancı işgücünün adadan ayrıldığını biliyoruz.
Bu da sosyal sigorta gelirlerinde kayda değer bir azalma olacağını işaret etmektedir. Gelirdeki azalma “ödememe” riskini arttırır.
Aynı şekilde sosyal sigortaların gider kaleminin sosyal sigorta emekli maaşından, işsizlik ödeneğine kadar birçok kalemi barındırdırır.
İşsizlik ödeneğinin aynı seviyeyi korumasının mümkün olması ancak emekli maaşlarından kesinti yapılması ile mümkün olacaktır. Ancak emeklilerinin maaşlarının kesilmesi konusunda mahkeme kararı vardır.
Hükümet buna rağmen kesinti yapması durumunda dahi, mağdur olanlar işsiz kalanların yanında sosyal sigorta emeklileri de olacaktır. Mağduriyet artacak azalmayacaktır.
Bu durumda, esas sorunun sosyal sigorta sisteminin aktüeryal dengesi ile ilgili olduğu ortaya çıkmaktadır. Aktif pasif oranı görece düşük olan sosyal sigorta sistemimizde, birçok işletmenin gelirini “asgari ücret seviyesinden” yapmasından dolayı, sosyal sigortalarda yeteri kaynak birikmediğinden, mevcut şoka karşı çaresiz kalmaktadır.
Başka bir deyişle, asgari ücret ile yatırım yapan işverenin cezasını bugün işsiz kalan emekçiler ödeyecektir.
Bununla beraber, özellikle 74 sonrası süreçte 30 kusur yaşında emekli olanların, sosyal sigorta sisteminde yarattığı aşırı yük ile ilgili olarak da birşey yapılamamış olması bugün yaşadığımız kesintilerin kaynağını oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Yani erken emekli olanın cezasını da bugün işsiz kalan emekçiler ödeyecektir. Belki de bu sadece işsizlik ödeneği alanlarla sınırlı kalmayıp, sosyal sigorta emeklilerini bile etkileyecektir.
Bu durumda sosyal sigortalar sisteminde olmayan para ile işsizlik ödeneğinin ödenmesi mümkün görünmemektedir. Kamu maliyesinde de herhangi bir destek kalemi olmadığından ötürü sosyal sigorta sistemine kaynak desteği sunmak da mümkün olmayacaktır.
2020 yılı bütçesinde, Sosyal Sigortaların da bağlı olduğu Çalışma Bakanlığı bütçesinin de enflasyon oranının altında arttırıldığı bilinmektedir. Bu da aslında hükümetin 2020 yılına girerken, olası şoklara karşı bir önlem almadığını göstermektedir.
Özetle sosyal sigorta sisteminin kırılgan yapısı bugün çok daha zor durumdadır.
Hal böyle olunca, sürdürülemez kktc yapısının en çok dar gelirliler ve güvencesizleri vuracağını çok kez tekrarlayan biri olarak, hızla o noktaya yaklaştığımızı söyleyebiliriz.
Peki ne yapmalı ?
Bu noktada, sosyal yardım ve sosyal sigorta sisteminin derin bir krize doğru gittiğini ve erken zamanda nakdi desteğe ulaşmazsa, sadece işsizlik ödeneği değil sigorta emeklilerinin de olumsuz etkileneceğini söyleyebilirim.
Bu durumda, dışardan maddi kaynak bir yol olabilir. Ancak bu kaynağın gelmesi mümkün değildir.
İkinci yöntem, borçlanma yoluna gitmektir. Ancak yüksek faiz oranıyla kamu borçlanmasının yaratacağı etki uzun dönemde yeni krizlere neden olabilir. O açıdan bu çözüm yıkıcı olabilir.
Bu durumda son alternatif, bugüne kadar çalışanlarının maaşını asgari ücretten yatıran tüm işletme sahiplerinin refahlarının vergilendirilmekten başka birşey değildir.
Sosyal yardım, sosyal sigorta gelirleri ile hayatını idame ettiren insanların, hakkını yeyen bu durumu suistimal eden işletmeler ve işletme sahipleridir ve ona göz yuman “devlettir”.
Şimdi eğer bir yönetim erkinden bahsediyorsak, bunun harekete geçmesi gerekmektedir.
Bu durumda hükümet ve muhalefet adalet eksenli bir karar vermelidir.
Mağdurun yanında durup, eşitliği yeniden tesis etmekten yana mı olacak yoksa yasal boşluklardan yararlanıp, refahına refah katanların haksız kazancına ses çıkarmadan, ekonomik krizin insani bir krize dönüşmesine seyirci mi kalacak?