Bu yazı ilk kez 7 Nisan tarihinde Afrika Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Bugün köşemi, adı ve işyeri bende saklı bir emekçinin, bana gönderdiği mesaja ayırıyorum:
“Mehmet bey merhaba, nasılsınız? Sizden biraz bilgi almak istiyorum. Ben de binlerce insan gibi özel sektörde çalışan biriyim. Bir casinoda çalışıyordum. malum virüs ten dolayı her yer kapatıldı biliyorsunuz. Ben uzun zamandır casino ve oteli çalışanlarının yöneticiler ve patronlar tarafından nasıl haksiz yere kapıya konulup aynı saat lojmanlarından çıkarıldıklarına şahit oldum. Sezon sonu olup işten toplu çıkarmalar en büyük krizlerden biri. Bu ortamın nasıl bir kapitalizm olduğunu söylememe gerek yoktur lâkin öyle ya da böyle çalışıyoruz. Buraya TC’den gelip asgari ücretle çalışmak karın tokluğuna bile çalışmakla eş değer olmuyor ki ailem olduğu için de böyle işte çalışıp anca geçinebiliyorum, bir çoğu gibi! Asıl konuya gelecek olursam bu çalışma ortamında bir emekçi olarak ne şahsıma ne başka insanlara yapılan haksızlıkların haddi hesabı olmamakta. Patronların işçi sınıfını düşünmesini elbette beklemiyorum. Böyle bir sektörde yöneticilerin bir ay daha 3/ 5 bin doları ceplerine indire bilmeleri için her türlü zulmü yapmaktadırlar. Fazla çalıştırma, mobbing maaş tan, tipten kesme, sürekli ceza, izin kesme vs. Bunlara karşı gelebileceğimiz de maalesef hiç bir durum yok çünkü sektör çalışanlarının bir çoğu bayan ve yabancı uyruklu kardeşlerimiz. Bayanlara pek bir şey denilmez ve ülkelerinden aldıkları maaştan çok aldıkları için de susuyorlar her şeye. Mehmet bey baya uzun oldu demem o ki sendikalaşmak bana göre en iyisi ama burada kktc’de bu durum mümkün mü mümkünse yolu nedir?
Herkesin boynunu büküp sesini çıkarmaması benim de hemen hemen çocukluğumdan beri benim şahsıma yapılmasa da sesini çıkartan bir insan olduğum için hep ben işten çıktım ya da çıkarıldım. Ama artık ailem var ikinci çocuğum dünyaya gelecek. Ben de artık susmak zorunda kalıyorum bu düzünde, çünkü TC’ye de dönmek istemiyorum hiç bir şekilde ama içim içimi yiyor Mehmet bey. Benim her haksızlık karşısında susmam ömrümden ömür alıyor. Kendimi aşağılık bir insan gibi görebiliyorum da çaresiz kalıyorum. Sussam bir türlü susmasam başka türlü! Artık kendim için olmasa da zor durumda olan binlerce insana bir şekilde yardımcı olmaya çalışıyorum. Sizin bilginize ihtiyacım var”
Bu emekçinin sesi aslında şu anda Kıbrıs’ın kuzeyindeki manzaranın genel özetidir.
Ama Tatar ‘Biz salgın bölgesinin dışındayız’ diyor!
Erhürman ‘Bu sorunu Türkiye ile işbirliği içinde atlatacağız’ diyor!
Atalarımız da ‘Kelin merhemi olsa kendi başına sürerdi’ diyorlardı!
Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye bu salgın belasından bilim dışı dini fetvalarla kurtulma gayreti içinde! Bilim adamlarına ve tip otoritelerine kulak astığı yok. Ekonomik krizi emekçilerin omuzlarına yüklemiş! Üstelik, bir de halka avuç açmış durumda.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki sömürge yönetiminde de işlerinden olan emekçilere ve çalışanlara maaş ve ücretleri ödenmedi. Memurların maaşlarından önemli ölçüde kesintiler yapıldı. Tam zamanlı çalışan bazı büyük işyerlerinde bile isçilerin maaşlarından kesintiler yapıldı.
İnsanlarımız internet üzerinden oluşturulan dayanışma gruplarıyla kendi yağları ile kendi ciğerlerini kavururcasına yardımlaşmaktadırlar. Ama bu kuskusuz yeterli değildir.
Bu en zor en kara günlerde bile halkınıza destek olmayacaksanız, üstüne üstlük halkın alin terine emeğine el koyarak sermayeyi kurtarmaya çalışacaksanız bu halkın size ne ihtiyacı var? Söyleyin sizin gibi bir devlet ne ise yarar? İşçilerin kendi devletlerini kurmak için yaşananlardan ders almış olacağını ümit edelim. Artik her emekçinin sermayenin sömürü düzenine karsı örgütlü mücadele etme zamanı gelmiştir!