Kıbrıs sorununda ve kapsamlı çözüm müzakerelerinde BM parametreleri çok önemli bir unsurdur. Sorunun tanımı, çözüm modeli ve müzakere süreci BM parametreleri ile belirlenmiştir. Dolayısı ile BM parametlerini yok sayarak ne müzakere süreci yürütmek, ne de soruna bir çözüm bulmak mümkün değildir.
Ancak gelin görün ki her iki taraftaki kör milliyetçilik ısrarla bu olgunun dışında hareket etmeye kodlanmış durumda. Bunun en büyük nedeni hiç şüphesiz var oldukları ve beslendikleri statükoyu muhafaza etme çabalarıdır.
Diğer yandan zaman zaman tarafların BM parametlerinini yok sayan veya manipüle eden tutum ve söylemlerine de tanık olmaktayız. Müzakere sürecinde pazarlık kozlarını güçlendirme adına sergilenen bu tutum, çok açıktır ki zamanın boşa geçmesinden ve çözüm konusunda olguları daha da zorlaştırmaktan başka bir sonuç üretmemiştir.
Bu bağlamda en güncel örnek BM parametlerinde oldukça açık bir şekilde ifade edilen siyasi eşitlik ve kararlara etkin katılım konusudur.
Nikos Anastasiadis, Crans Montana zirvesinden buyana üzerinde uzlaşıya varılmış konuları ve BM parametrelerini yeniden tartışmaya açarak zaman kazanmaya dönük bir takım manevralar içerisine girmiş bulunmaktadır. Federal çözüm zemini konusunda başlattığı içi boş desetralize federasyon tartışmalarına ek olarak son aylarda siyasi eştlik ve kararlara etkin katılım konusunda da gereksiz bir tartışma başlatmıştır.
Halbuki siyasi eşitlik ve etkin katılım konusu bu güne kadarki uzlaşılar da, BM parametlerinde ve Guterres Çerçevesi’nde oldukça net bir şekilde ifade edilmektedir.
Sayısız BM Güvenlik Konseyi kararı ve BM Genel Sekreterleri raporlarında yer alan siyasi eşitlik ve etkin katılım konusu, beşinci BM Genel Sekreeri Perez De Cuellar’ın 08 Mart 1990 tarihli raporunda şu şekilde netleştirilmiştir; “Siyasi eşitlik federal hükümetin ve yönetimin tüm dallarında eşit sayısal katılım (iki devletin) anlamına gelmemesine rağmen, diğerlerinin yanı sıra farklı şekillerde yansıtması gerekir: Kıbrıs devletinin federal anayasası her iki toplumun da rızası ile onaylanacak veya değiştirilecek ifadesinde, “her iki toplumun da federal hükümetin tüm organlarına ve kararlarına etkin katılımında” ve iki federal devletin eşit ve özdeş yetkilerinde, federal hükümetin iki toplumdan birinin çıkarları aleyhine herhangi bir önlemi benimseme gücü olmayacağını güvenceye alındığını garanti eder”
Yani siyasal eşitlik eşit sayısal katılım değildir. Mesela federal Anayasanın oluşumu, değişimi, yasa yapımı söz konusu olduğunda her iki toplumunda rızası olacaktır. Her iki federal devletin de yetkileri eşit ve özdeş olacaktır. Federal hükümet her iki toplumunda aleyhine olacak herhangi bir karar alamayacaktır.
Cuellar’ın bu tanımı Güvenlik Konseyi’nin 750/1992, 774/1992 ve 789/1992 sayılı kararlarında onaylanmakla ve tekrarlanmakla kalmıyor, bu güne kadarki tüm uzlaşılarda da kendisini buluyor.
Guterres Çerçevesi’nde de “2:1 oranı ile dönüşümlü başkanlığın olacağını, bir olumlu oyun aranacağı salt çoğunluğun karar alma da (etkin katılım) uygulanacağını, toplumlar için hayati öneme sahip konular durumunda tıkanıklıkların aşılması mekanizmasının uygulanacağını” açıkca ifade ediliyor ve konuyu daha da sağlam bir zemine oturtuyor.
Dolayısı ile Nikos Anastasiadis’in çözümün BM parametreleri temelinde olacağını söyleyip, aynı anda siyasi eşitliği ve etkin katılımı yok saymaya çalışması nasıl ki boş bir çabadır, BM parametlerini yok sayıp, siyasi eşitlikten sayısal eşitliği veya iki ayrı devletin varlığını ve eşitliğini anlayan, etkin katılım ve olumlu oydan ise “veto” hakkını anlayan ayrılıkçıların çabaları da boşunadır.
Onlarca yıldır ayrı devlet macerası peşinde koşanlar, bu yönde çeşitli provokasyonlara ve cinayetlere imza attılar. Ayrı devlet macerası ile Kıbrıs Cumhuriyetini Kıbrıslı Rumlara hediye ettiler. Toplumsal haklarımızı Kıbrıslı Rumlara, toplumumuzu ise Türkiye’ye rehin kıldılar.
Ayrı devlet macerası uğruna Kıbrıslı Rumların tek yanlı AB üyesi olmasına onay verdiler. Doğal gaz ve enerji planlamaları dahil Kıbrıs Cumhuriyetinden ve uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm haklarımız konusunda Kıbrıslı Rumların kontrolündeki Kıbrıs Cumhuriyetini tam ve kesin karar merci kıldılar. İki devlet veya konfederasyon politikası ile toplumumuzu, kültürümüzü, kimliğimizi yok olmak ile karşı karşıya getirdiler.
Ayrılıkçı politikaların tarihsel başarısızlığını ve toplumumuza verdiği zararları ısrarla görmeyenler, bugün BM parametrelerinin öldüğünü ilan edip, federal çözüm zemininin terk edilmesini, iki devleti veya işbirliğine dayalı modeli müzakere etmemizi salık veriyorlar. Yine yalnızca macera peşinde koşmamaktadırlar. Çok açık bir şekilde Nikos Anastasiadis’in değirmenine de su taşımaktadırlar.