Yarın seçim var. Her ne kadar makamların gerçekleştirebileceği etkiler sınırlı olsa da; bu süreçlere yüklenen anlamlar birçok şeyi değiştirebilir.
Bugün geldiğimiz nokta, bir tarafta umut var.
Solun birçok renginden parti ve grupların geniş bir dayanışması var. Geleceğe dair kendi hikayesinin devamına kendi karar vermek isteyen insanlar var. Rahatsız olduğumuz herşeyin karşısında durma istenci var.
Diğer tarafta karanlık bir senaryo bizleri bekliyor. Casinolu hoteller ile geleneksel siyasi ezbeleri temsil edenlerin çıkar üzerine dayalı bir koalisyonu var. Maddi hesaplar var…
Yarın, Mustafa Akıncı ile Ersin Tatar arasında bir seçim yapmamız bekleniyor.
Dönüp tartışmalara bakınca, bu seçimde çok az Kıbrıs sorunu konuştuğumuzu fark ediyorum.
Bu dönemde daha çok kktc’nin Türkiye sorununu, Türkiye’nin kktc sorununu konuştuğuk
Bunun temel bir yanlış olduğunu düşünmüyorum. Aslında tüm bunların yaşanması gerekiyordu. Belki de gecikmiş bir tartışma olarak görmeliyiz.
2004 Annan Planı’ndan sonra TC-kktc ilişkilerine dair sorunlar çözülmüş, Türkiye’nin uluslararası hukukun çizdiği çizgiden çıkmadan Kıbrıs’ta kalıcı çözümde rol oynadığına inananlar çoğunluktaydı.
Ancak süreç içinde durumun böyle olmadığını gözlemlemeye başladık. Aşamalı olarak AKP – kktc ilişkilerinin her zaman mükemmel olması gerekli olduğu paradigması çöktü.
Demokrasi ayaklar altına alındıkça, şiddet arttıkça, fanatik ve fantastik talepler arttıkça durum değişti…
Son yaşadığımız “Maraş hamlesi” işleri iyice çığrından çıktığının kanıtı oldu.
Az önce teker teker baktım. BM Güvenlik Konseyinin yaptığı açıklamadan sonra, teker teker BM Güvenlik Konseyi’nin kalıcı üyesi olan tüm devletler de bu konuda Türkiyeyi ve Kıbrıslı Türkleri suçlu sandalyesine oturtuyor.
Çin, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa ve ABD’nin yetkili tüm ağızları, atılan adımın “geri döndürülmesi” çağrısını yineledi.
Anlaycağınız, hedefi Pirus zaferi kazanmak olanların yüzünden bir daha suçlu sandalyesindeyiz…
Deniz ötesinde, tüm dünya ile kavga edip, iç politikada günleri uzatma hesabı var…
Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi topluluğun uluslararası toplumda tüm yanlışlara rağmen oluşturulmuş itibarının, hiçleşme tehlikesini taşıdığı kritik noktadayız.
Seçimde tercih yaparken, kitleler bu dağılmış itibarı toparlamayı ne kadar önceliklendirir, günü kurtarmak yerine geleceği kurmaktan yana nasıl taraf olur, seçimin öncelikli siyasi sonuçlarını görerek nasıl irade sergiler bilinmez…
Günü kurtarma siyaseti ile aynı karanlığı yeniden yaratarak belirsizliği devam ettirmek bir tarafta, geleceği kurmak için irade gösterenler başka tarafta…
Sonuçta şimdiden biliyoruz, seçimi biat değil özgürlük kazanacak…
Ancak, esas iş o zaman başlayacak…