Kıbrıslı Türk siyasal yaşamının oldukça politik sonuçlar doğuran en apolitik seçimi bitti. Federal çözüm yanlıları ve Sol bu seçimden yenik çıktı. Federal çözüm karşıtları ve Sağ ise güçlenerek ve radikalleşerek çıktı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yakalanan %60.56’lık çözüm yanlısı irade, ters yüz oldu.
UBP ve DP gibi geleneksel sağ gücünü korudu. Bunun yanında İslamofaşist YDP meclise girdi. Çözüm yanlısı Sol güçlerin dolduramadığı siyasi boşluğu değerlendiren yeni nesil sağ HP ise beklenildiği gibi ciddi bir başarı sağladı ve en önemlisi çözüm yanlısı sol ile çözüm karşıtı sağ arasındaki çözüm yönünde ağır basan dengeyi, çözüm karşıtları lehine bozdu. Yeni seçim sistemi ile bir kaos yaratıldı ve tasarlanan başkanlık sistemine geçişin tartışılması için toplum nezdinde meşru bir zemin oluşturuldu. Peki ama neden böyle oldu? Seçim sonuçlarından ziyade, esas olan nedenleri konuşmayacakmıyız?
Kıbrıs’ın kuzeyindeki sürerdurum uzun bir süredir ciddi bir kriz ve çöküş yaşamaktadır. Diğer bir ifade ile sürerdurum sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğu, yolsuzluğu, yoksulluğu, eşitsizliği, sömürüyü, baskıyı, şiddetti, gelecek belirsizliğini ve toplumsal yok oluşu derinleştiren çarpık ve ayrılıkçı rejime ve bu rejimin siyasi partilerine inancını ve güvenini hızlı bir şekilde kaybetti.
Bu nedenle Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğu uzun bir süredir değişim, yenilik ve çözümden yana güçlü irade beyanlarında bulundular. 2014 Haziran ayında mecliste temsil edilen tüm partilerin yüzde yüz uzlaşısı ile referanduma sunulan Anayasa değişikliği toplumun %62’si tarafından reddedildi. Aynı tarihte gerçekleşen yerel seçimlere değişim damgasını vurdu. 2015 Nisan ayında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise toplumun %60.56’sı sandıktan federal çözüm yanlısı Mustafa Akıncı’yı çıkardı. Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları, 2004 referandumundan buyana Kıbrıslı Türklerin ortaya çözüm yönünde ikinci kez güçlü bir irade koyması ve siyasette değişim mesajı vermesi açısından önemliydi. Toplumun art arda mevcut siyasi yapıya ve siyasi partilere güvenmediğini ve inanmadığını, değişim ve çözüm istediğini ortaya koyması, aynı zamanda ortada çok ciddi bir siyasi boşluk olduğunu göstermekteydi.
Dolayısı ile Ankara ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki rejim açısından rejimin Restorasyonu kaçınılmaz bir hal aldı. Yeni seçim sisteminin ve Başkanlık sisteminin ısıtılıp ısıtılıp önümüze konması ve bunlar için gerekli yeni nesil sağ siyasi figürlerin kotarılması bundandır!
Ne yazık bazı Sol örgütler tüm bu yaşananları görmek istemedi. Siyasi boşluğu doldurmak yerine, daha da büyüttü. Yerel seçimlerde ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağlanan başarılarda esas belirleyici olan solda güç birliğiydi. Ancak güç birliğini devam ettirip, geliştirmek ve arayış içerisinde olan topluma alternatif sol seçenek sunmak yerine, TDP liderliği oportünist bir tutum içerisine girerek, kendi dışındaki sol güçleri yok saydı ve toplumsal muhalefetin yarattığı kazanımların üzerine yatmaya çalıştı. TDP’nin seçimlerde başarısız olması büyük oranda bu oportünist tavrının sonucudur.
CTP ise her zamanki gibi kendi dışındaki sol güçlere tepeden baktı. İşbirliği geliştirme kanalları açacağına, kendi dışındakileri yok etmeye çalıştı. UBP ile girdiği koalisyonun bedelini hem kendine, hem de topluma çok ağır ödetti. Diğer sol yapılardaki liderlikler ise güç birliğini zorlamak yerine küçük iktidarcıklarını koruma telaşına kapıldı. Sonuç olarak arayış içerisinde olan topluma alternatif sol bir seçenek sunulamadı. Ancak ne siyasi boşluk kapandı, ne de toplumun arayışı son buldu.
Solun dolduramadığı siyasi boşluğu ve oluşturamadığı alternatifi, rejim bizzat kendi eliyle sağladı. “Yeni” bir siyasi aktör Kudret Özersay ile “Halkın Partisi” ve temsil ettikleri yeni nesil sağ siyaset, alternatif ve çıkış yolu arayan toplumu dizginlemek, değişim istencini takiye yaparak dumura uğratmak ve kriz içerisinde olan rejimin Restorasyonunu sağlamak için sahneye çıkmaktadır. Özersay ve partisi içerikten yoksun popülist söylemler, rejime dokunmadan eskiler-yeniler üzerinden yürüttüğü sığ eleştiriler, Kıbrıs sorununda adeta genç Denktaş’ı andıran politikalar, siyasetsizliği siyaset olarak pazarlayarak, bireyciliği ve örgütsüzlüğü yücelterek, yerine göre muhafazakâr ve yerine göre neo-liberal bir duruş ile seçenekleştirildi. Kimse kusura bakmasın HP bu başarısını büyük oranda sol adına siyaset yaptığını iddia edenlere borçludur.
UBP’nin oyunu geçtiğimiz seçime oranla arttırması, DP’nin gücünü koruması ve islamofaşist YDP’nin (şimdi YDP’yi ötekeliştirmeyelim diyenler çıkacaktır) meclise girmesi tesadüf olmadığı gibi demokrasinin de bir sonucu değildir. Çünkü herşeyden önce demokratik bir seçimden bahsetmek mümkün değildir. Bu seçimler, nüfus aktarımı ve vatandaşlık dağıtma yolu ile Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesine müdahalenin en çok yapıldığı ve gasp edildiği seçimlerden biridir. Şu verilere bakalım!
28 Temmuz 2013 Genel Seçimlerinde nüfusumuz 213 bin 461, seçmen sayımız ise 172 bin 803 olarak açıklandı. 17 Kasım 2017’de ise nüfusumuz 230 bin 747, seçmen sayımız 188 bin 668 olarak açıklandı. 4 yılda kayıtlı nüfusumuz 17 bin 286, seçmenimiz ise 16 bin 865 arttı. Bu doğal bir artış değildir. Üstelik geçmiş hükümet yetkilileri dağıtılan 17 bin 286 yeni vatandaşlığın üçte ikisinin son iki yıl içerisinde dağıtıldığını bizzat itiraf etmişlerdi. Dolayısı ile demokratik bir seçimden bahsedilemeyeceği gibi UBP’nin oy artışının ve YDP’nin meclise girmesinin (ben sokulmasının diyeceğim) büyük oranda nedeni bu yalın gerçektir.
Ekim 2017’de UBP-CTP-DP ve TDP’nin oybirliği ile meclisten alel acele geçirilen yeni seçim yasası ile uygulanan yeni sistem her anlamda kaos yarattı. Toplumun önemli bir kesimi nasıl oy vereceğini bilmeden sandığa gitti. Bazı kesimler sırf bu nedenle sandığa gitmedi. Özellikle karma oy kullananların iradelerinin sandığa yansıdığını söylemek mümkün değildir. YSK Başkanının seçim sonrası verdiği verilere göre seçimlerde %11 karma oy kullanıldı. Ki karma oy kullanan kesim büyük oranda partilerden umudu kesmiş ama iyi adaylara oy verme kaygısı ile sandığa gitmiş ilerici kesimdi. Kullanılan toplam oyların ise %11.7’si geçersiz sayıldı. Dikkatinizi çekiyorum bu ülkede seçim barajı %5’dir. %11.7 oy pusulasının, (bence büyük oranda karma oy pusulalarıdır) geçersiz sayılması, ciddi bir irade gaspıdır. Yeni seçim sistemine onay veren CTP ve TDP’nin hem kendi ayağına hem de toplumun ayağına kurşun sıkmasıdır.
Sol adına seçime katılan kesimler, seçimin ardından yaptıkları açıklama ve yorumlarda faturayı “Boykotculara” kesti. Açıkcası bu boykotcuların kimler olduğunu da merk ettim. Bazı arkadaşların açıklamaları ve çağrıları dışında ortada ciddi bir boykot kampanyası yoktu. Ayrıca bu seçime katılım genel seçimlerden daha önemli bir seçim olarak addedilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılımdan daha fazlaydı. Sn Akıncı’nın zaferle çıktığı 2015 seçimlerine katılım %64, son milletvekilliği seçimlerine katılım ise %66. Diğer yandan sandığa gitmeyen ciddi bir ilerici kesimin olduğu doğrudur. Ama bu kesim boykotçular değil. Bu kesim sizin seçim sistemi ile yarattığının kaosdan bezmiş, size olan güvenini, inancını kaybetmiş, sizi seçenek görmeyen bu ülkenin en ilerici insanlarıdır. Dolayısı ile siz kendi özeleştirinizi yapın. Boykotcuları suçlayarak kendi günahlarınızı gizleyemez, sorumluluktan kaçamazsınız.
Sol adına seçime katılan siyasi partilerin başarısızlığının altında yatan en önemli diğer neden ise apolitik bir seçim kampanyası yürütmüş olmalarıdır. Bazı adayların ortaya koyduğu bireysel politik duruşlar dışında, siyasi partilerde bu duruş yoktu. Kıbrıs sorunundan ve çözüm mücadelesinden hiç konuşulmadı. Dayatma ekonomik paketler, ekonomi, dağıtılan vatandaşlıklar, AKP’nin dayatmaları gibi bu toplumun esas gündemini oluşturan sorunlara dokunmaktan hepsi imtina etti. Kimileri “herkese konut, kredi, her eve maaş” diyebilecek kadar kendilerinden geçtiler. “Evimizi temizleyelim, en temiz, en dürüst biziz, haysiyet mücadelesi, en genç adaylar bizde” gibi içi boş laftan başka birşey söylemediler. Sol adına seçime katılan siyasi partiler aslında solu terk edip merkeze kaydılar ve büyük bir hata yaptılar. Peki sormak istiyorum. Sol adına bu başarısızlığın mimarı olan söz konusu partilerin liderlikleri sorumluluk alıp özeleştiri yapacaklar mı? Veya istifa gibi bir düşünceleri yok mu? Hiçbirşey olmamış gibi devam mı? Öyleyse yazık size!
Önümüzdeki süreçte islamofaşist ve paramiliter güçlerin, emek, demokrasi ve barış güçlerine saldırıları yoğunlaşacak. Ekonomik dayatmalar ile yoksulluk derinleşecek. Gericiliğin, başkanlık sistemi adı altında vilayetleşmenin ve bölünmenin kalıcılaşması çabalarının yoğunlaşacağı bir dönem ile karşı karşıyayız.
Bu noktada Sol, demokrasi ve barış güçleri sorumlu davranmalı ve daha fazla geç olmadan asgari bir güç birliği programı ve modeli çerçevesinde bir araya gelmelidir. Güç birliğinin önündeki engeller olan küçük örgütsel çıkarlar, parti liderliklerinin ego ve hırsları aşılmalıdır. Sol güç birliği alışılmış ve yıpranmış politikalar, yöntemler ve aktörler yerine kendisini yenilemelidir. Son olarak seçimler siyasi mücadelede herşey değildir. Yalnızca Araçtır! Esas mücadele aşağıdadır. Köyde, şehirde, sokakta, iş yerinde, tarlada, fabrikada, okulda, kısacası hayatın her alanındadır. Dolayısı ile hişbirşey bitmedi. Daha yeni başlıyor.