Bu makale ilk kez 10 Haziran tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Türk yüzyılı hızlı başladı. seçimler yapılana kadar Türk hükümeti döviz kurlarını baskı altında tuttu. Seçim bittikten sonra da Recep bey Türkiye halkına adeta ‘beni seçtiğiniz için teşekkür ediyorum’ dercesine devalüasyona girişti. TL çamur oldu, hatta eriyip gitti. Türkiye devalüasyonda Şampiyon! En değersiz para birimi Şampiyonu TL!
Ücret ve maaşlar hariç, her şeyin dövize endeksli olduğu Türkiyede ve ülkemizde, işçinin emekçinin eline geçen birkaç kuruş da eriyip gitti. TL deki çöküşün nerede duracağı belli değil. Ama Recebim halka enflasyonu yenmekten, faizleri düşürmekten, güçlü Türkiyeden bahsediyor. Hazinesi tam takır kuru bakır güçlü Türkiye! Türkiyede halkın isyan etmesi, ayaklanması için koşulların daha ne kadar kötüleşmesi gerektiğini kestiremiyorum!
2 yıldan beri Türk futbolunu sosyal ve siyasal açıdan takip ediyorum. İzlediğim kadarıyla sonuçların, en azından kritik sonuçların masa başlarında belirlendiği ve hiçbir sportif değeri kalmayan bir futbol organizasyonu söz konusudur. Türk burjuva siyaseti ne ise Türk futbolu da ayni çirkefin içindedir. Bu durumdan sezon sonu şampiyon olan takım ve taraftarları mutludur.
Diğerleri şikayetçi! Ama ertesi sezon o şikayet edenlerden biri şampiyon olur, diğerleri şikayetçi! Yaşanan rezaleti çok iyi bilen ve gören spor yazarları ve yorumcuları da yayıncı kuruluşlardan elde ettikleri menfaatleri kaybetmemek için seslerini çıkarmıyorlar. Tam tersine herşey yolundaymış gibi yorumlar yapıyorlar.
Bu yaşananlardan en fazla mağdur olduğunu iddia eden takımlardan biri ve taraftarlarının sosyal medyadaki tavırlarını okuyorum. Kitlesel mücadeleye girişmekten, yayıncı kuruluşu boykot etmekten, yönetimi istifa ettirmek için ayaklanmaktan bahsedenler çok. Bunların yanında güçlü bir lobi kurarak şampiyon olunabileceğini öngörenler de çok. Yani var olan kötü düzeni değiştirmek yerine biz de bu düzenin parçası olalım diyen de çok.
Bazı Türk futbol takımlarının en azından İstanbuldakilerin geniş kitle destekleri var. Bu kitleleri harekete geçirebilecek yetenekleri var. Hatta ne yazık ki futbol takımlarının kitlesel gücü solda bulunan siyasi partilerde yok. Örneğin Fenerbahçe, 3 Temmuz kumpası olarak adlandırdığı olayları protesto etmek için İstanbulda milyonluk kitlenin katıldığı bir miting düzenlenmişti.
Peki ama Türkiyenin içine düştüğü derin ekonomik bunalımdan çıkışın Feneri, Galatasarayı, Beşiktaşı, Trabzonu veya bir başka anadolu takımını şampiyon etmekle düzelemeyeceğini hiç mi akıl edemiyorlar? Bana göre bu ortamda şampiyonluğun hatta genel olarak spor yapmanin bir değeri yoktur.
Taraftarlar kitleleri futbol için ayağa kaldırmayı düşüneceklerine, Türkiyedeki işbirlikçi, gerici faşist tekelci sermaye rejimini yıkmaya kafa yorsalar çok daha yararlı bir iş yapmış olacaklar. Türkiyedeki gerici faşist rejim giderse futbolda da sporun her alanında da sosyal yaşamın her alanında da bir çok sorun çözülür, yaşam düzene girer ve insanlar daha mutlu yaşar.