Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişi enteresan bulunuyor. Oysa birinci dünya savaşının ikinci dünya savaşını yarattığını unutuyoruz.
Şiir ve resim arasındaki rekabet eskiden beri bilinir.
Son yirmi yıldır Erdoğan iktidarında halk depresyonla, panikle, saldırganlıkla başa çıkmanın yollarını arıyor. Fakat Erdoğan sürekli arzularımızı uyarıyor, yarattığı tüketim, hızlanma, medya makinesinin dönüşümleri, arzularımızın sürekli uyarıldığı bir ortam yarattı.
Ama sürekli uyarılan bu arzularımız aynı zamanda sürekli ertelendi. Çünkü yaşamın gerçekliği, Erdoğan bize hep keyif ve haz vaat etmesine rağmen, iş hayatımızın sürekli hızlanması, başkasının bedeniyle giriştiğimiz üretken ilişkinin sürekli hızlanması oldu.
Erdoğan ile birlikte arzularımızın asla tatmin edilemeyeceği, gerçeklikle ilişkimizin kesildiği bir aşırı uyarılma etkisi yarattı. Yirmi yıldır güya gelecek olan ama aslında hiç gelmeyecek bir şeyin gelmesini bekleyerek, umut ederek yaşıyoruz.
Kürtlerin, Alevilerin, Yahudilerin, Rumların ve Ermenilerin yok sayıldığı, vaat edilen özellikle Türkler için hep özgürlük ve genişleme vaadiydi. Ama gerçek hayatımız aşırı sömürünün, özellikle de hepimizin zihninin aşırı sömürülmesinden ibaretti.
Erdoğan bizi bu mesafenin ötesine geçirince saldırganlık geri döndü.
1920’lerde de aynısı oluşmuştu. Saldırganlık savaş demektir. Erdoğan ile belirsizlik eşiğinin ötesine çoktan geçtik. Maaşlarımız ucuzladıkça savaş bütün çağdaş ilişkilerimizin merkezine gelip oturuyor.
Nehirlerimiz kurudu, sularımız tehlike altında, güneş ise gündüzleri yaşanmaz hale getiriyor. Egemenlik artık mümkün değil. Artık egemenlik altına alamadığımız bir dünyayla başa çıkabilen ve böyle bir dünyada mutlu olabilen insanlara dönüşeceğiz.
Egemenlik ve genişlemenin sonu geldi…
Modern zihin dediğimiz şey, gelecek genişlemektir fikrini saplantı haline getirmişti.
Ve bize sürekli, maaşımızın birikime ve genişlemeye çevrilmesi gerektiğini anlattılar.
Ama bu düşünce insanın yaşlanmasıyla uğraşmak zorunda. Ve bu da genişlemenin sona erdiğini ispatlıyor.
Ancak genişlemenin gelecek olduğunu terk edersek mutlu olabiliriz.
Ancak Erdoğan’ın bize sunduğu somut ve yararlılığı terk ettiğimiz noktada mutlu olabiliriz.
Artık çok sıradan varsayılan havaya, suya, şefkate, hazza, duyarlılığa ihtiyacımız var.
Fakat Erdoğan daha fazlasını öneriyor. Daha fazla tüketim öneriyor.