Merhaba.
Tahmin edebileceğiniz gibi bu benim gerçek ismim değil. Kıbrıs’ın kuzeyindeki kara parçasında herhangi bir özgürlük alanı bulunmadığı için, gerçek ismimle paylaşım yaparsam, başımın belaya girme ihtimali çok yüksek. Dahası; başıma bir iş gelse, beni koruyacak bir mekanizma bulunduğunu da sanmıyorum.
-‘Bok yoluna gitti Niyazi!’
-Hıı?
– Adım ‘Niyazi’ değil. Tüm Niyazilerden özür dilerim.
Neyse, durum böyle ya; işte size ‘isim’. Aha bu da benim ‘köşe yazım’. Canım sıkıldıkça yazarım artık.
***
Bu boktan yerde yaşamak gerçekten mümkün değil. Mesela, bu kara parçasının en üst idari noktasında adına Ersin Tatar dediğimiz biri bulunuyor. Ne halt yemeye orada olduğu belli olmayan, benim avatarımın da onun fotoğrafından oluştuğu bir kişi kendisi…
Fakat fotoğraf çok iyi!
Başımıza bombalar yağarken çiçek böcek paylaşan, kendinin de aslında bir şeye yaramadığını bildiği ‘devletinin’ arkasına saklanarak emekliliğini sürdüren bir kişi… Fakat güzel hayat!
-’Kuzey benim; iki eşit devlet falan filan, ama güneyde de hakkım var. O Cumhuriyet de benim. Hatta denizin içindeki ve dışındaki de!’
Onun altında ise Ersan Saner bulunuyor. Daha partisi tarafından bile seçilemeyen ama yaşadığımız kara parçasının yürütmesinden sorumlu olduğu iddia edilen kişi… Ersin Tatar’a çoğu zaman gülmeme rağmen, bu elemana gerçekten çok sinir oluyorum. Acayip can sıkıcı bir herif. En kısa zamanda UBP’de genel kurul olsa da bunu yollatsalar artık. Mutlu falan olmam ama kafam biraz rahatlardı hani… Zira, her gün suratını ve o sinir bozucu ses tonunu duymaktan gerçekten çok yoruldum!
***
Şimdi mesela, bu kara parçasında bir noktadan bir başka noktaya gitmek için, adına yol dediğimiz, asfalt döktükleri o şeyler var ya…
Hah işte, oraları tarladan farksız. Eminim sen de farkındasın, çukurlardan kaçmak için yapmadığımız manevra kalmıyor.
Ha bir de o yolların gece vakitleri var. Hani gece kulüpleri, camiler falan aydınlıkken, asfaltların tamamen karanlık olduğu vakitler… Düşün ki, her ay devlete bir torba dolusu vergi ödüyorsun ve onun karşılığında çukurlu, karanlık bir patikada gitmeyi uygun görüyorlar sana. Dün 5 yaşında bir çocuk öldü o yolların birinde… Daha bir ay önce atar topar açılan o yolların birinde…
***
Ha bir de, SMA tedavisi gören Asya için yurttaşlar sağda solda para dileniyor bugünlerde… Bu kapsamda başımızda olan o herife de gitmişler.
10 bin TL vermiş…
Başbakanlık adına…
Devlet adına…
Sağolsun!
Öte yandan ne diyor anayasanız? Sağlık bir haktır!
Hııı hıı! Hak!
Hak my ass!
***
Dün sabah testlerin ücretli olacağı haberiyle uyandık hep beraber. Aşısı olmayan kişilere yönelik açıklanan ücretli test mevzusunun anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu sonucuna varan pek yetkili yetkisizler; herkesin ücretli test olması konusunda mutabakata vardı.
10 seneden uzun süredir sigortalı işçiyim. Her ay hem benden, hem de işverenden belli miktarda kesinti yapılıyor. Bu kesinti benim devlete ödediğim hastalık hissesini de kapsıyor. Yani aslında, her ay alınterimle kazandığım paranın bir kısmını bu ucube yapıya, hasta olursam bana baksın diye veriyorum. Sonra hasta olduğumda da, yine para veriyorum. İşte öyle…
Uzatmanın alemi yok. Dün Mertkan Hamit bu sayfalardan bir yazı paylaştı. Detayı ondan okuyabilirsiniz. Şuraya bir link bırakıyorum.
***
Amaaan, neyse işte takılın. İyi böyle… Burnumuz boktan çıkmasın, ortalığı tezek kokusu sarsın. Gül gibi 60-70 sene yaşayıp, ölüp gidelim işte…
Şükür ki iki eşit devletiz, yoksa ne olurdu halimiz…
***
Yazarım ben gene; herhalde…
Yakalanıp da işimden olmazsam eğer…
Hade Baaaaaaay!