Kıbrıs sorununda kapsamlı çözümün yol haritası niteliğindeki Guterres Çerçevesi, tarafların farklı okumaları nedeniyle kendisine yüklenen rolü halen oynama fırsatı bulabilmiş değil.
Çözüm karşıtları ve çözüm ister görünüp çözümsüzlüğe ve zamana oynayanların aylardır yok edip kurtulmaya çalıştığı Guterres Çerçevesi, bugüne kadar federal çözüm yönünde üretilmiş en kapsamlı ve ileri belgelerden biri. Açıkta kalan konuların ne olduğunu, tarafların hangi konuda nasıl adım atması gerektiğini ve kapsamlı çözümün çerçevesini oldukça net çizen bir belge.
Bu bağlamda, öne çıkan esas unsurlarına göz atmakta fayda var.
Guterres çerçevesine göre dönüşümlü başkanlık da dâhil güç paylaşımı konusundaki müzakereler, Kıbrıslı Türklerin talepleri doğrultusunda (ki bu 2’e 1 oranındadır) yürütülmeli ve sonuçlanmalıdır. Kararlar bir Kıbrıslı Türk olumlu oyunun aranacağı salt çoğunluk ile alınacak. Bunun yalnızca Bakanlar Kurulu’nda mı yoksa tüm federal organlarda mı uygulanacağı konusunda taraflar arasında itilaf bulunuyor.
Güvenlik ve garantiler başlığında ise mevcut güvenlik rejiminin devamının değil, yeni bir güvenlik rejiminin gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Bunun yanında Guterres, tek yanlı müdahale hakkının ve Garanti Anlaşması’nın sonlandırılması gerektiğini belirtmekte ve tüm Kıbrıslıların kendilerini güvende hissedecekleri yeni bir güvenlik mekanizması oluşturulması talep etmektedir. Çözümün uygulanması mekanizmasında ise garantörlerin gözlemci veya denetleyici olamayacaklarını vurgulamaktadır.
Asker sayısında birinci günden azalmaya gidilmesi ve İttifak Antlaşmalarında yer alan sayıya ulaşana dek geriye kalan askerlerin bir takvim çerçevesinde geri çekilmesi gerektiğini söylemektedir. Crans Montana’da anlaşılamayan nokta geriye kalan askerlerin ne zaman çekileceği konusudur.
Guterres toprak konusunda Kıbrıs Türk tarafını belli bölgelerle ilgili olarak haritasını yeniden düzenlemeye, yani daha fazla toprak iadesi yapmaya davet etmektedir. Mülkiyet rejimi konusunda ise mülkünden edilmiş sahipler ile kullanıcılar arasında dengeli bir çözüm bulunması gerektiğini söylemektedir.
Federal Kıbrıs’ta Türk ve Yunan vatandaşlarının daimi ikameti konusunda ise eşitlikçi ve adilane bir kota uygulanması belirtilmektedir. Bunun da açıkça belirtilmese bile Talat-Hristofyas döneminde uzlaşılan 4 Yunanlıya karşılık 1 Türk oranı olacağı açıktır.
Görüleceği gibi Guterres çizdiği çerçeve ile tarafları bulundukları noktalardan adım atmaya davet etmekle kalmamış, ne yönde adım atmaları gerektiğini de belirttiği çözüme dönük bir yol haritası çizmiştir.
Buna rağmen tarfların çerçeveyi farklı okumaları veya bunu müzakerelerin yeniden başlamaması için araçsallaştırmaları, uzun bir süredir Birleşmiş Milletleri “referans şartları” konusunda tarafları ortak bir noktada buluşturma gayretine sevk etti.
Referans şartları ile talep edilen bügüne kadar üzerinde anlaşma sağlanan konuların, yakınlaşmaların ve BM parametrelerinin yeniden teyidi, tarafların hangi konuda hangi noktada bulunduğu, Guterres Çerçevesi’nden ne anladıkları ve bundan sonra nasıl ilerleneceği konularında uzlaşıya varmaları. Yani müzakerelerin yeniden başlaması için kapsamlı bir ön hazırlığın tamamlanması. Bu bağlamda tarafların dile getirdiği “Yeni fikirlerin” de netleştirilmesi.
BM Özel Temsilcisi Sn Lute’un geçtiğimiz haftalarda yürüttüğü mekik diplomasisi bu amaca hizmet etmeyi hedefliyordu. Sn Lute’un yürüttüğü mekik diplomasisi nasıl sonuçlar verdi, tam olarak bilinmiyor. Ancak daha sonra liderlere gönderdiği teşekkür mektubunda, “ciddi ilerleme adımları olduğunu ve bunun devam için umuda yol açtığını ve en kısa zamanda yeniden görüşme arzusunu iletti”.
Bu noktada Liderlerin Eylül ayı sonunda Genel Sekreter ile New York’ta gerçekleştircekleri görüşme ve özellikle Garantörlerin tutumu bundan sonrası için belirleyici olacak.
Diğer yandan TC Dış İşleri Bakanı Sn Çavuşoğlu’nun son Kıbrıs ziyaretinde yeni bir müzakere süreci konusunda sergilediği isteksiz tutum, müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden yeniden başlamasına karşı olduklarını belirtmesi ve referans şartlarını belirlemeden önce gayrı resmi 5’li bir toplantı talep etmesi, BM ve Lute’un çalışmalarından Türkiye’nin pek de memnun olmadığını gösteriyor.
Aynı zamanda BM’nin ve Uluslararası güçlerin uzun süredir çözüm yönünde adım atması için baskı uyguladığı Sn Nikos Anastasiadis’in ise isteksiz de olsa Lute’un çabalarına katkı koyması ancak yeni bir süreci suçlanmadan berhava etme ve topu Türkiye’ye atma çabasını da not etmekte fayda var.
Zira Crans Montana’dan bugüne Sn Nikos Anastasiadis ve Türkiye’nin tüm çabası, dönüşümlü başkanlık ile siyasi eşitliği öngören ve garantiler ile tek taraflı müdahale hakkını ortadan kaldıran Guterres Çerçevesinden kurtulma çabasıydı.
Öyle görülüyor ki BM Genel Sekreteri Guterres çizdiği çerçeveye ve BM parametrelerine sahip çıkmaya ve tarafları bu yönde adım atmaya zorlamaya devam edecek. En azından bugüne kadar öyle oldu.
Bu noktada Kıbrıslı Türk tarafı olarak yapılması gereken, Guterres Çerçevesi temelinde müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesi yönünde ortaya konan duruşu korumak, üzerinde anlaşmaya varılmış olan çözüm zeminini ve uzlaşılan konuları yeniden tartışmaya açmamak ve referans şartlarının belirlenmesi yönünde yapıcı katkıya ve çalışmaya devam etmektir.
Bu noktada gösterilecek direnç, hem yeni bir müzakere süreci için güçlü bir perspektif hem de Kıbrıslı Türklerin çözüm yanlısı iradesini yok sayıp devre dışı bırakmaya ve Kıbrıs’ı çözümsüzlüğe hapsetmeye çalışanlara verilecek en güzel cevap olacaktır..