Kıbrıs’ın kuzeyinde 1964 Mart ayından beri uluslararası hukuk sisteminin dışında yaşayan Kıbrıs Türk toplumu yaşanan ekonomik bunalım karşısında eli kolu bağlı, ne yapacağını bilmez durumdadır. Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetim mevcut şartlarda kontrolü elden kaçırmıştır.
Kriz karsısında kendi yaptığı yasalara bile saygılı olmayan bir yönetimle karşı karşıyayız. Kimin ne yaptığının bilinmediği bir karmaşa ortamında sürükleniyoruz.
KKTC denilen oluşum bir burjuva hukuk devleti değildir. Her şey Ankara’daki sömürge valisinin iki dudağının arasındadır! Bu yönetim iflas etmiş, çökmüştür.
Bugün Kuzey Kıbrıs olarak içine düşürüldüğümüz çıkmazın sorumlusu ülkemizi işgal altında tutan Türkiye Cumhuriyeti ve işbirlikçisi KKTC burjuvaları ve yöneticileridir. Türkiye Kıbrıs’ın kuzeyini hem askeri olarak hem idari ve ekonomik olarak kontrolü altında tutmaktadır. Bu nedenle ülkemizde yaşanacak her felaketin sorumlusu TC devletidir. Kıbrıs’ın kuzey bölgesinde yaşayan halkın sağlığını ve yaşamını korumak ve bu krizden kaynaklanan tüm mali ve tıbbi ihtiyaçları karşılamak Türkiye’nin sorumluluğundadır.
Bugüne dek ülkemizin ve toplumumuzun olanakları çerçevesinde alınabilecek önlemleri bile alamayan Tatar-Özersay hükümeti yönetemeyecek bir noktaya gelmiştir. Amacı emekçi halkı değil de sermayenin çıkarlarını korumak olan hükümetler gerekli önlemleri alamazlar. Bu nedenle Tatar-Özersay hükümeti derhal istifa etmelidir!
kktc rejimi çökmüştür ama bu ülke ve bu halk sahipsiz değildir. Köklü çözüm sosyalizmdedir. Ancak, bundan sosyalist düzeni elde edene kadar oturup beklememiz gerektiği anlaşılmamalıdır. Derhal yapılması gereken işler, alınması gereken önlemler vardır.
Özelde kuzey Kıbrıs’ta yaşayan halkın, genelde de tüm Kıbrıs halkının ekonomik ve demokratik haklarının korunması ve ileri götürülmesi için tüm demokratik, anti-emperyalist ve sosyalist parti ve örgütlerin siyasal alanda işbirliği yapmaları şarttır.
Bu koşullarda, emek güçleri ve örgütleri olarak, kendimizi sadece ekonomik mücadele ile sınırlandırma gibi bir lüksümüz kalmamıştır. Siyasi mücadeleye odaklanmamız gerekmektedir. Kıbrıs’ın kuzeyindeki bu uşak ve basiretsiz hükümetin yerine işleri devralmak, Kıbrıs Türk halkını ve bir bütün olarak Kıbrıs halkını yaşanan ekonomik darboğazdan çıkarmak, salgın hastalık iyice yaygınlaşmadan, yaşanabilecek bir faciayı önlemek için ilerici ve demokratik siyasi partiler, işgalciden icazet almayan sendikalar ve ülkemizde çözüm ve barış için elini taşın altına koymaya hazır olan demokratik kitle örgütleri olarak harekete geçmemizin zamanı gelmiştir.
Emek ve barış düşmanı, basiretsiz Tatar hükümetini istifaya zorlayacak eylemler düzenleyerek işe başlamalıyız. Böylelikle, hem emekçilerin salgından korunması için etkin önlemler alınmasını sağlayabiliriz, hem de onların ekmeğine, aşına uzanan ekonomik saldırılara karşı mücadele içinde yeni bir sosyo-ekonomik yapılanma için gerekli idari yapının oluşmasını sağlayabiliriz. Bu amaç için tüm yerleşim yerlerinde halkın söz ve inisiyatif sahibi olmasını sağlayacak demokratik halk komiteleri tarzında yerel yönetimler oluşturmak etkili bir seçenek oluşturabilir.
Ülkemizi yöneten işbirlikçilerin yerini alacak, çalışanların, emekçilerin, demokrat ve aydın kesimlerin temsilcilerinden oluşacak demokratik halk komiteleri, halkımızın emperyalizme karşı egemenlik mücadelemizde solda güç birliği için etkili bir araç olarak düşünülmelidir.