Siyaseti ve siyasilerin ifadelerini ciddiye almak gibi kusurum var. Bir görüşe desteklemesem bile, o kişinin kendi siyasi çerçevesi içinde hareket etmesini beklerim. Ancak tutarlılığın sağlandığı koşullarda iddia edilen bir çerçeveye katılıp katılmamak anlamlıdır. Bu açıdan siyasetin anlamlı olması için tutarlılığın temel bir mesele olduğuna inanırım.
24 Temmuz 2012 tarihli haberde Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı adayı Özersay, Toparlanıyoruz hareketinin ortaya koyduğu toplum sözleşmesine imzasını “Ben imzamı attım, hade” diyerek paylaşmıştı…
İmzasını attığı sözleşmenin ilk maddesi “Uluslararası hukuk ve insan haklarıyla uyumlu, adil, şeffaf, hesap verebilir, ayrımcılığın olmadığı çok-kültürlülük üzerine kurulu ve hukukun üstünlüğünün esas alındığı bir yönetim talep ediyorum” şeklindeydi…
Bugün ise temel görevi yönetimi denetlemek olan, kuralların doğru uygulanıp uygulanmadığından sorumlu olan ve adanın kuzeyinde sakin insanlar için hukuksuzluklara karşı bir şeffaflık alanı olan “Yüksek Yönetim Denetçisinin” görevini zamanlı yaptığından dolayı şikayetçi oldu.
Adil, şeffaf, hesapverebilir bir yönetim talep edip, “Geç gelen adalet adalet değildir” sözünü akılda tutarak mahkemelerin hızlı ve adil kararlar üretmelerini vurgulayan bir belgeye imza atarak kendini gösteren Özersay; siyasi yolculuğunda, şimdi hızlı ve adil işlemesinden şikayetçi, hesapverebilirliğin askıda olması için nerede duacı olacağı bir noktaya gelmiş.
Bence bu pozisyon sadece “iktidar” veya “aday” olmakla ilgili bir mesele değildir. Özünde demokrasi, hakkaniyet, samimiyet gibi çok daha temel kavramlara yönelik çelişkileri içinde barındırmaktadır. Siyasi olarak kendisi ile benzeri düşüncelere sahip olmasam da, Kıbrıslıtürk siyasetinin yozlaşmış haline karşı, yeni bir duruş ile başlanan macerası, eskilerini aratmayacak bir noktaya gelmesinin üzücü olduğunu söylemek durumundayım.
Bu ifade kesinlikle, Özersay bir daha seçim kazanmaz diye anlaşılmasın; Özersay girdiği bu yeni yolda Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmaz ama yeniden vekil seçilebilir, koalisyon şansıyla bakan da olabilir. Ancak bu noktadan yolun başında karşı çıktığı yozlaşmış siyasetin ta kendisi olarak var olur. Hayır deyip Evet yapar. Evet deyip Hayır yapar.
Bu açıdan adanın kuzey yarısındaki statükonun sürdürülemezliği bir daha mıh gibi karşımıza çıkıyor. Statükoya makyaj yapmayı denerken, statüko öyle bir dönüştürür ki, 8 sene gibi kısa sürede, attığınız imzanın mürekkebi kurumadan, özünüz ile sözünüzü birbirinden çok uzaklarda bulursunuz.
Hal böyleyken, Özersay gelinen noktanın ne kadar bilincindedir, gerçeklikle ilişkisi ne kadar güçlüdür bilinmez ama “kimisi mahalleye, kimisi mahkemeye” ifadesini kullanan bir siyasi seçkin olarak, kendine bir ayna doğrultması zamanının geldiğini hatırlatmakta yarar var. Aksi halde, daha önce koalisyon ortağına kullandığı ifadenin, öznesi olma ihtimalini değerlendirmesi gerekecek.