İşsizlik ödeneğinden yaşanan kesinti konusunda rakamları konuşuyoruz ama işsizlik ödeneğine sahip çıkacak olan işçi birliği eksikliği konusunu bir türlü konuşmuyoruz.
Bu konuda bir aşama kaydedilemediğinden dolayı bir eleştiri yapanı görmüyoruz.
Sosyal paydaşın yok edildiği bu yapıda, asimetrik ilişkilerin oluşmasını konuşamıyoruz.
Bir ülkede sosyal sigortaya en başta sahip çıkacak olan sendikalardır. Ancak, özel sektörde sendikalaşmanın önü açık olmadığı için işçinin güvenliğini de savunacak bir mekanizma eksik kaldı.
Kamu sendikaları ise, özel sektör konusunda beyanatın ötesine geçmemek konusunda sanki yeminli..
Ciddi bir işgücü dönüşümü yaşıyoruz.
Ancak özel sektördeki ücretli kesimin toplu temsiliyetini bile gerçekleştirecek mekanizmaları yaratamıyoruz.
Geçtim alternatif bir düzeni, içselleştirdiğimiz piyasa aklının içerisinde bile sendikaların yeri olduğu gerçeğini anlamakta zorlanıyoruz.
Dün 12 bin işçinin ülkeden ayrıldığının, 6 bin kişinin daha ayrılacağını ifade edildi.
İş gücünün neredeyse %15’e varan bölümü ülkeden ayrılıyor, havuz küçülüyor ancak hala işsizlik problemi kaygımız var.
Önümüzdeki günlerde sektörler açılacak.
İşverenler kalifiye eleman eksikliği yaşayacak.
Bu eksikliği gidermek için işçi kesimi temsil edecek bir yapılanma bulamayacağı için topu hükümete atacak.
Hükümet ve muhalefet “yerel işgücü” talebini yineleyecek ancak ifadenin ötesinde istenilen özelliklere sahip emekçilere erişme kanallarına sahip olmayacak.
Bu “detay” görmezden gelinecek.
Bir süre geçince, “üretim önemli” denilip çaresiz bir biçimde yabancı işgücü için izinler verilmeye başlanacak.
Yarattığımız emekte dışa bağımlılık ilişkisini azaltmak için ortaya çıkan durum es geçilecek.
Aynı bağımlılık yeniden yaratılacak.
Sonra kendimizi absürt bir durumda bulacağız.
Bir tarafta binlerce yerli işsizden şikayet ederken, diğer tarafta yurtdışından işgücü ithal edeceğiz.
Alın size bir “başarısızlık” daha…
Oysa ki, ücretlilerin sektörel olarak örgütlenmesini mümkün kılacak mekanizmalar yaratılsaydı, işgücü talebini belirleyip uygun önlemler alacak yapılar da oluşmuş olurdu.
Bugün KTEZO gibi yapıların yerel istihdam konusundaki açılımlarını, özel sektöre yönelik çalışan ücretlilerin birlikleri de yapabilirdi.
Piyasanın ihtiyaçları çok daha etkin bir şekilde belirlenebilir. Çözüm olanakları sunulabilirdi.
Devletin 13 denetmenle gerçekleştirmeye çalıştığı mesleki sağlık ve güvenlik önlemlerinin büyük bölümü işçi birliğinin sorumluluğuna girmiş olurdu. Kamu ile işçi örgütleri sorumluluk paylaşımına gider, çok daha etkili aktif çözümlerin üretilmesi mümkün olabilirdi.
Emekten yana tepkiler, basın bildirilerindeki tehditlerin ötesine geçebilirdi.
Şimdi önemli bir sosyal aktörün eksikliği ile emek piyasasının bu şoku atlatmasını bekliyoruz.
İnsanın “akıllı” bir canlı olduğu kabul edilir. Düşünme yeteneği ona hatalarından ders alma becerisini kazandırdığı düşünülür.
Bunca senedir özel sektörde çalışanlara örgütlenme olanağının tanınmaması hatasının sonuçları ile karşılaşacağız önümüzdeki dönemde.
Sizce bu hatadan ders alacak mıyız?
Özel sektördeki emekçilerin, ücretlilerin anlamlı bir şekilde temsiliyetine ve emek piyasasındaki ihtiyaçların erken biçimde tespit edilip dinamik bir biçime dönüşmesine olanak sağlayacak mıyız?