İki toplumu birbirine kırdırmak için çok çılgınca işler yapıldı…
İki taraftaki yeraltı teşkilatlarının bu tahrik ve provokasyonlarda bazen işbirliği yaptığı da söylenir…
Mesela 1962’nin ilk aylarında Bayraktar ve Ömeriye camilerine konan bombalar…
Bayraktar Camisi’ne bomba iki Kıbrıslıtürk ve bir Rum çavuşu tarafından konan bombalar…
Eğer işin içinde bir de Rum çavuşu varsa, o zaman akla Denktaş-Yorgacis ilişkisi gelir.
Yorgacis 1971 yılında Miamilya’da (Haspolat) kendi muhafızları tarafından vurulup öldürüldüğünde Denktaş onun için “İyi ve olgun bir devlet adamıydı” demişti…
Vefa borcunu ödemişti sanki!
İçişleri Bakanı olan Yorgacis, aynı zamanda Kıbrıslıtürkleri imha planı olan “Akritas Planı”nın da mimarıydı…
Ama Denktaş’a vaktiyle büyük bir iyilik yapmıştı…
Camilere konan bomba olaylarının kimlerin işi olduğunu açıklayacaklarını ilan ettikten sonra öldürülen Ayhan Hikmet ve Ahmet Gürkan için kurulan soruşturma komisyonunda Denktaş’ı kurtaran bir ifade verdi Yorgacis…
Komisyona sunduğu bir teyp ile Denktaş’ı rahatlattı…
Bu teypte Ahmet Gürkan’ın Yorgacis ile konuşmaları vardı…
Gürkan İçişleri Bakanı olan Yorgacis’e Denktaş’ı şikayet ediyordu…
Ayhan’ı ve Gürkan’ı Rum casusu diye suçlamak için bu teyp Denktaş’ın çok işine yaradı…
***
![](https://gazeddakibris.com/wp-content/uploads/2025/02/image-43-png.webp)
Havaya atılan şilini havada vuran Alpay o hücreye kapatıldıktan sonra, neden hiçbir arkadaşı onu korumak için karakolda veya karakol civarında nöbet tutmadı?
Kimse böyle bir sonucu beklemiyor muydu?
Halen Londra’da yaşayan bir doktor dostum o geceyi yazıp anlattı bana…
O vakitler Hüda Reis komutasında inzibatmış…
İnzibat bölüğünde nöbetçi imiş o gece. Bölük de Sarayönü’ndeki merkezi polis karakolunun avluya bakan iki odasıymış. Koğuşlar ise üst kattaki iki mahkeme salonu…
Hafta sonu olduğu için karargahta hiçbir komutan veya yardımcısı yokmuş…
Şöyle anlatıyor sonrasını:
“Saat kaçtı tam hatırlamıyorum. Bir telefon geldi: ‘Alpay Çağlayan’daki düğünde Fikret Kürşat ile Nevzat Uzunoğlu’nu vurmuş… Bölüğüne kaçmış sonra, ortalık çok karışık, her an her şey olabilir, dikkatli olun’… Çok geçmeden bir telefon daha geldi: ‘Alpay teslim oldu ve polisteki lockup’a getirilecek, gidip orada ol ve polisler de odalarından çıkmasınlar, polisleri lockup’a (hücreye) yanaştırma!’… Zaten poliste dolaşan 2-3 inzibat vardı. Bir arkadaşımı odasında bıraktım ve yanımda bulunan inzibat arkadaşım A.R’yi yanıma alarak polis karakoluna girdik. Oradaki nöbetçi polis çavuşu da herhalde talimat almış olacak ki, bizi görür görmez masasından kalkıp bizimle birlikte geldi. Duşların yanında bulunan hücreye gittik. ‘Buraya koyacaksınız’ dedi. 25-30 dakika sonra Alpay, yanında iki sivil ile polisteki yan koridordan yürüyerek bizim bulunduğumuz hücreye geldi. Ben ve arkadaşım onu tek başına hücreye koyduk. Beraberinde gelenler çekip gittiler. Hücre kapısını kapattık ve hemen kapının arkasında nöbet tutmaya başladık. Tabii ki ben ve arkadaşım merakla bekliyoruz. Kim gelecek, acaba ne olacak? Derken yarım saat kadar sonra Bozkurt Kenan Coygun ve Kale Bey sert adımlarla yanımıza geldiler. Tekmil verdikten sonra kapıyı açtık ve içeriye girince de arkalarından kapıyı kapattık. Önce çok kısa bir sessizlik oldu. Bir iki dakika sonra, komutanlardan birinin sinirli ve azarlar bir tonda sesi geliyordu. Tek duyabildiğim ve anladığım söz ‘bu yaptığın hainliktir’ oldu. Ve hemen bunun ardından bir silah patladı… Arkadaşımla şaşkınlık içinde donup kaldık, aman allahım, Alpay galiba bunları da vurdu dedik! Kapı açıldı ve komutanlar çıktıktan sonra Alpay’ın cansız bedeni ile karşılaştık. Göz ve burun arasından tek kurşunla vurulmuştu. Hücre kapısını kapatıp orada beklemeye başladık. Çok geçmeden komutanımız Hüda Reis 4-5 inzibat ile geldi, Alpay’ın cansız bedenini hücreden çıkarıp landrovere koydular ve gittiler. Ben ve arkadaşım hala yaşadığımız şoktaydık. Hiç konuşmadan birbirimize bakıp sessizce ağlıyorduk. Ertesi sabah erkenden ben de Kıbrıs radyosundan ‘inzibatların Sarayönü polisini teslim aldığını ve Alpay’ın hücrede vurulup öldürüldüğünü’ duyunca şaşırdım. Hesapta gizli ve taze bir haber, nasıl olur da çabucak Kıbrıs radyosuna servis edilir ki? Bu olayı takip eden günler ve haftalar biz inzibatlar için çok rahat geçmedi. Lefkoşa ahalisi inzibatlara karşı bir tavır almıştı. Tüm bu yaşananları 45 yıl sonra Alpay’ın eşi Huriye hanıma da onunla buluşup anlattım…”
![](https://gazeddakibris.com/wp-content/uploads/2025/02/image-44-png.webp)
***
Görgü tanığı bu arkadaşımızın anlattıklarından çok etkilendim….
Hücrede “Bu yaptığın hainliktir” diye bağırıyordu komutan Alpay’a…
Ne hainlik yapmıştı ki Alpay?
Kapıdaki nöbetçi inzibatlar keşke daha fazlasını duyabilselerdi…
Bu yazı ilk olarak 14 Şubat 2025 tarihinde Şener LEVENT’in Avrupa Gazetesi’ndeki köşesinde yayınlandı