Kapalı Maraş’a konuk bakanın ziyareti gerçekleşmiş. Ali Baturay makalesinde diyor ki “Gazeteciler başvuru yaptıkları halde girmeleri henüz uygun bulunmamış”.
Sıradan halktan biri dışardan görüntü alacak olsa, “Askeri yasak bölgeler ve Güvenlik Kuvvetleri” yasası devreye girer; hele yanınızda bir yabancı varsa konu “casusluk” meselesine kadar uzanır 15 yıla kadar hapisliğiniz istenir.
Yasaların duruma ve kişiye özel keyfi olarak uygulandığı bir yerde hukukun üstünlüğünden bahsediliyor olması sadece iktidarda olmak için söylenen “slogan” ile ilgili değildir. Toplumun bir arada yaşamak için kabul etmek durumunda olduğu bütününün parça parça bozulmasıdır.
Yetkililerin, yetkilerini aşacak kararlar alarak yasayla sınırlanmış güçlerini suistimal etmesi sorumlu oldukları görevi gerçekleştirebilecek durumda olmadığı anlamına gelir.
Bugün de geçmişte de bazı yetkililer güçlerini süistimal ederek maddi kazanç yaratmıştır. Bu konuda en çok gündeme gelen isim eski başbakan Hüseyin Özgürgün’dür. Yargı Özgürgün’ün suçlu olduğunu söylemeden suçludur diyemeyiz belki ama Özgürgün kamuoyuna vicdanına göre yetkisini aşmıştır. Bu yüzden de tepkiler vardır.
Peki ya maddi amaçlar için değil de manevi bir sebeple güç suistimal ediliyorsa?
Toplumun her bireyine eşit olarak uygulanması gereken yasalar ve kurallar bazı kişilere farklı uygulanmasına izin verildiyse?
Bazı kişiler güçlerini suistimal ederek, siyasi olarak avantajlı pozisyona geçmeye çalışıyorsa.
Mesela Maraş ile ilgili alınan karar da, yabancı bir devlet yetkilisinin ziyareti üzerinden politik puan toplamak hedefleniyorsa…
O zaman “siyasi ahlak” sorgulanmaz mı ?
Gücü maddi kazanım için suistimal etmek “lanetleniyorsa” manevi kazanım için suistimal etmek “normalleştirilmeli midir?”
Bu durumda Dışişleri Bakanı’nın kuralların esnekliğini zorladığını söyleyebilir miyiz ?
Kamuoyu vicdani iki yüzlü mü? Şahsı menfaat ile milli menfaat arasındaki çizgi kuralları yorumlamaya esneklik sağlamaya izin verir mi ?
Buralarda zaten sözü geçen adalılar değil deniz ötesinden gelen “efendiler” diye konuyu kapatmak mümkün.
Ancak bu durumda da kktc yapılanmasındaki siyasilerin; yarattıkları anlayışın kusurları ile yüzleşmeleri gerekmez mi? Ada insanına, onların toplumsal menfaatlerini deniz ötesi bir başka iktidara göre belirlediklerini söyleyebilirler mi?
Kendi kendini yönetmek için anlatılan milli hikayelerin tümünün aslında yönetimi başka bir merkeze devretmekle sonuçlandığını söyleyebilirler mi?
Bir de sessizliği koruyup konuşmayanlar olacak. Sessizlikle durumdan kurtulacağını düşünenler. Sessizlik zaten “statüko” değil mi ?
Statükodan kurtulacağız diye büyük sözler söyleyip; statükoyu savunmak belki deniz aşırı bir iktidarın durumun toparlar ama statüko bizi kurtarır mı?
Üstel, vekil maaşlarında güneye fark attığını da söyleseydi keşke | Mertkan Hamit
Asgari ücretli emekçi, işverenine 40,436 TL'ye (1063,26 Euro) mal olacak. İşveren, çalıştırdığı ücretlilerden 40,436 TL'den daha yüksek bir getiri sağlayabilmek için fiyatlarını ona göre düzenleyecek. Hane halkları için satın alacağı...
Okumaya Devam EtDetails