Geçtiğimiz haftalarda Sn Akıncı’nın çıkışı ile Nüfus konusunda yoğun bir tartışmaya tanık olduk. Nüfusa dair veriler ve sayılar hava da uçuştu. Tartışmalar sağırlar diyaloğundan farksızdı. Ancak bu defa nüfusun yanı sıra yapılan farklı açıklamalardan da görüldüğü gibi KKTC vatandaşlarının kaç kişi olduğunun da tam olarak bilinmediği ortaya çıktı!
Dolayısı ile nüfus ve vatandaşlığa dair her konu hava da kaldığı gibi Sn Akıncı’nın müzakereler de sunduğu vatandaşlara dair rakam ve nüfus oranları konusunda sağlanan ulaşı da hava da kalmış oldu. Bu nokta Kıbrıs sorunu açısından çok önemlidir. Zira siyasi eşitliğin niteliği, kararlara etkin katılımın oranı, toprak ve mülkiyet düzenlemeleri gibi konular büyük oran da nüfus sayılarına göre belirlenmektedir!
Kıbrıs sorununda yaratacağı tehlikeler ortadayken, nüfus ve vatandaşlık sayısının belli olmaması ve kontrol dışı yükseltilmesi her türlü planlamayı da geçersiz kılmaktadır. Sağlık, eğitim, ekonomi gibi hiçbir konu da politika geliştirmek ve öngörülerde bulunmak mümkün değildir. Bunun yanında Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesinin gaspı ve varlığının, kimliğinin ve kültürünün erozyona uğraması, asimile edilmesi tehlikesi bulunmaktadır.
Türkiye, Kıbrıs’ın kuzeyini 1974 yılında beri askeri işgali altında bulundurmaktadır. AİHM, Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’nin yerel alt idaresi olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine nüfus hareketini, dış göç olarak tanımlamak mümkün değildir. Şüphesiz kendi iradesi ile Kıbrıs’a göç eden belli bir nüfus vardır. Ancak süreç büyük oranda kolonyalist politikaların önemli bir parçası şeklinde, demografik yapının sistemli bir nüfus aktarımı yolu ile değiştirilmesidir. Kaldı ki sistemli nüfus aktarımı politikası Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine, Türk devletinin en önemli kolonyalist politikalarındandır. Hatay ve İmroz (Gökçeada) gibi bir çok toprak ve ada, sistemli nüfus aktarımı, demografik yapının değiştirilmesi, yerel halkın asimilasyonu yolu ile elde edilmiştir.
Çok Gizli ibaresini taşıyan, 2 Mayıs 1975 tarihli 96 numaralı “Kıbrıs Türk Federe Devletinin İstemi Üzerine Kıbrıs’ın Türk Bölgesindeki İşgücü Açığının Türkiye’den Gönderilecek İşgücü ile Kapatılmasına İlişkin Yönetmelik” ile Kıbrıs’ın kuzeyine nüfus aktarımının ve Rumlardan boşalan topraklara yerleştiriliminin başladığı bilinmektedir.
Yönetmeliğe göre Türkiye’de nüfusun en yoğun olduğu bölgeler ve kalabalık aileler seçilmiştir. Barınma ve beslenme gibi giderlerin Türkiye hükümetlerince karşılandığı yüzlerce aile “işgücü” adı altında bu dönemde Kıbrıs’ın kuzeyine yerleştirilmiştir.
1990 yılında toplanan “Üst Koordinasyon Kurulu”nun Kıbrıs’ın kuzeyindeki nüfusun Kıbrıslı Rumların nüfusuna eşitlenmesi yönünde çalışma yapılması yönündeki kararı sonrası, sistematik nüfus aktarımı ve vatandaşlık dağıtımına hız verilmiştir.
Türkiye hükümetlerine göre ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki milliyetçi elite göre nüfus aktarımı diye birşey söz konusu değildir. Onların tekçi anlayışına göre “Gelen de Türk’tür, Giden de Türk’tür”. Farklı bir Kıbrıslı Türk toplumu, kimliği, kültürü, dili yoktur. Hedefleri daha önceden kaybedilen bir toprak parçasının yeniden fethedilmesi ve entegrasyonudur.
Eldeki bazı veriler nüfus aktarımı gerçeğini çok net bir şekilde gözler önüne sermektedir. 4 Aralık 2011 tarihinde yapılan nüfus sayımı sonucuna göre nüfusun 294 bin 906 olduğu açıklanmıştı. Devlet Planlama Örgütü’nün verilerine göre 2005 yılında nüfus artışı %1’ken, 2006 yılında bu oran %16.9’a yükselmiştir. 1 yıl içerisinde %16.9’luk bir artış doğal bir artış değildir!
Kıbrıs Türk Tabipler Birliği ve TIP-İŞ sendikasının yaptığı çalışmaya göre yalnızca devlet hastahanelerinin 1990 yılında hizmet verdiği hasta sayısı 100 bin. 2008 yılında ise yalnızca devlet hastahanelerinin hizmet verdiği hasta sayısı 700 bin! Özel hastahanelerde kaç hastaya hizmet verildiği ve bu sayıların günümüzdeki karşılığının ne olduğu araştırmaya muhtaçtır.
DPÖ’nün bir başka çalışmasına göre 2020 yılında 80 bin olması öngörülen Lefkoşa’nın nüfusu, 2010 yılında 80 bini geçmiştir!
2017 yılında yapılan resmi açıklamada 817 bin 489 kayıtlı cep telefonu olduğu, bu abonelerin 684 bin 301’inin aktif olduğu basında yer almıştır.
Sn Tufan Erhürman ve Sn Serdar Denktaş ise yaptıkları son açıklamalarda Nüfus’a dair 800 bin rakamını paylaşmışlardır.
Burada paylaşılan ve elde olan daha birçok veri nüfusun 800 bin ve üstü olduğunu göstermektedir. Vatandaş sayısının ne olduğu, kaçının yurtiçinde kaçının yurtdışında yaşadığı ise muammadır. Gelinen aşamada BM denetiminde bir nüfus sayımı, ülkeyi girişlerin ve çıkışların kontrol altına alınması, kimlikle girişlerin yasaklanması ve sistemli nüfus aktarımı politikalarına karşı çıkılması kaçınılmazdır.
Son bir not: 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Konvansiyonu’nın 49. Maddesi ile savaş sonrası işgal edilmiş bölgeye nüfus aktarılması ve demografik yapının değiştirilmesi yasaklanmış ve bunu bir “Savaş Suçu” olduğu ilan edilmiştir.