TDP Başkanı Mine Atlı’nın siyasette ve solda çokluk iddiasını ortaya koyması bence olumlu bir gelişmedir.
Tek bir manifesto, tek bir çerçeve ile solun ortak hareket etmesi mümkün olmadığı açık; yıllardır soldaki çok parçalı yapının sonuç alıcı olmaması bunun kanıtıdır.
Farklı yaklaşımlarla, ortak sonuçlara ulaşma arzusuna samimi biçimde yaklaşmak önemlidir.
Dahası, gerek meclis dışı sol parti ve gruplar tarafından ortaya konulan müdahaleye karşı eylem ile ana muhalefet partisi CTP’nin müdahaleye dönük gerçekleştirdiği eylem bu çokluk zemininin ana unsuru olarak görülmese de, belki de geleceğe dönük önemli bir hareket zeminini temsil etme potansiyeli dışlanmamalıdır.
Elbette, müdahale dün başlamadı. Siyasete ayar verme operasyonunun miladı da bana göre Afrika Gazetesine yönelik linç girişimi ile meclisin damında gerçekleştirilen eylemle başlar.
O zaman sessizliği tercih ederek vahim kararlar alanların, şartlı tahliye kurulunda suçluları serbest bırakılmasına dair ses çıkarmayanların bugün müdahaleyi merkeze alan bir siyaset geliştirmesinin eleştirilmesi de normaldır. Ancak, bütün bunların ardından ortaya koydukları tavır da hafife alınmamalıdır. Nihayetinde, doğru eksene dönük bir adım atılmıştır.
Müdahaleyi kurucu bir siyasi zemin olarak görmek yerine, sahiplendikleri sloganları doğru bilip, geriye kalan meseleleri önemsememe tavrı ile dünkü eylemliliklere sırt çeviren kesimler ise çokluk yerine tekliğe dayalı özcü bir anlayışa hapsolmak gibi vahim bir yanlış içerisindedirler. Nihayetinde her türlü özcülüğün sonu otoriter eğilimlere çıkar. Toplumun ise arayışı daha fazla demokrasi iken, daha otoriter eğilimleri ön plana çıkaracak siyasi pozisyonlar, olası bir kurucu siyasi zemine fayda sağlamayacağı açıktır. Bunu akılda tutmakta yarar vardır.
Tüm bunlarla beraber, çokluğu sadece pankartlardaki ifadelere indirgemek de kendi içinde sorunludur. Çokluğun siyasetini yapmaya birileri soyunacaksa, hedefin, yöntemin, araçların tartışılması için bir zemin gereklidir; altı doldurulmamış slogandan ibaret bir ifadenin belirleyici bir öncelik hale getirilmesi somut anlamda bir fayda getirmez. Bu bence akla yatkın bir durum değildir.
Sonuç olarak eğer sol gündelik kavgaları yerine, demokrasi, insan hakları, barış ve adalet arayışı içinde kendine kurucu bir alan yaratacaksa, bunun yolu da sürekli ve samimi diyalogtan geçmektedir.
Söz konusu diyalog zemini genişlemesine ve kapsayıcı olmasına yardımcı olacak koşulların sürekli kılınmasına yönelik iradenin sergilenmesi ise hala daha en büyük eksiktir. Bu eksiğin nasıl ve kimler tarafından giderileceğini bilmiyorum ama görmezden gelindiği sürece, “solda çokluk”, pankartlardaki bir slogan olarak kalır, bir ihtimal daha heba edilir.