“Damak tadından, hoşlandığın aktivitelere; değer yargılarından, hayat tarzına; cinsel yönelimlerinden, politik tercihlerine… Seninle ilgili her konuda bilgileri var!
Evde, yolda, okulda, işte, uykuya dalarken, uyandığında… Hep seninleler!
Peki, sen onları ne kadar tanıyorsun?”
Cem Türkel’in anlatımıyla ‘teyit.org’un YouTube kanalında yayınlanan “Algoritmalar: Dost mu, düşman mı?” başlıklı bir video, tam da bu sözlerle başlıyor…
***
Kentucky Üniversitesi’nden Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Profesörü Henry Dietz, ‘algoritmaları’ kısaca “bir bilgisayar için ‘süslü’ yapılacaklar listesi” olarak tanımlıyor.
Profesör Dietz’in bu manidar betimlemesi eğer sizi ‘kısaca, algoritma ne demek’ sorusundan uzaklaştırmadıysa, bu konudaki makalesinin bir de bu kısmına göz atın:
“Bir algoritma, bir soruna bir çözüm elde edilebilecek bir süreçtir. Dolayısıyla, bir algoritma gerçekleştirilecek belirli eylemlerden ve bu işlemlerin nasıl sıralanacağından oluşur.
Örneğin, Ikea’dan gelen bir parça kutusundaki montaj talimatları temel olarak istenen mobilya parçasını oluşturma problemini çözmek için bir algoritmadır.
Sipariş, basit bir dizilim olabilir (örneğin, cıvatayı takın, sonra üzerine somunu yerleştirin ve sıkın), koşullu (örneğin, isteğe bağlı çekmece kilidini satın aldıysanız, şimdi takın), tekrarlanabilir (bir döngü; örneğin, bunu yapın). Masanın her ayağına) veya paralel (örneğin, masanın üstünü tutarken bir arkadaşınızın bacakları yerleştirmesini sağlayın).”
Yine Profesör Dietz, algoritmayı ‘yemek yapmak için kullanılan tarif’ olarak da nitelenebileceğini söylüyor. Bence oldukça haklı zira tarifteki adımlar harfiyen uygulandığında, her denemede aynı lezzeti almak mümkün.
Aynen, facebook, instagram, twitter, Netflix veya pinterest gibi platformların bu tarifleri (algoritmaları) uygulayarak bizlerin tadına baktığı gibi!
Sanal evrenin belki de ‘henüz ölmemiş’ olan tanrısı Facebook, siz bu makaledeki her bir kelimeyi okuduğunuz sürede, yüzlerce insanın beğeni, yorum, gönderi ve paylaşımları üzerinden onları daha çok tanıyor ve bu bilgileri devasa hafızalarında saklıyor.
Peki, bu bilgiler onlar için neden önemli? Muhtemelen anı biriktirmek için milyonlarca dolar harcamıyorlardır.
Kamusal bir yatırım olmayan facebook ve benzeri platformların neticede kuruluş amacı kar…
The New York Times gazetesi, Aralık 2018’de yayınladığı bir Facebook’un partneri olduğu şirketlere, onayları ve bilgileri olmadığı halde kullanıcıların kişisel bilgilerini sağladığını ortaya koydu.
Gazete, bu haberini Facebook’a ait en az 250 adet belgeyi incelemesi ve eskiden şirkette çalışmış 50 kadar çalışanla yaptığı röportajlara dayandırıyor.
Peki, ‘kişisel bilgilerini sağladığı’ söylemi neler içeriyor?
Microsoft’a ait arama motoru Bing’e kullanıcıların arkadaş listesini açmak, Netflix ve Spotify gibi şirketlere ise kullanıcıların kişisel mesajlarını okuma imkanı vermek gibi…
Peki, Facebook’un ortağı olduğu bu şirketler, bu verilerle neler yapıyor?
Kendi sistemleri için düzenlenen algoritmalar, işte bu devasa veriyi alıp, sizi daha iyi tanımak ve o platformda daha fazla süre harcamanızı sağlamak için kullanıyor.
Siz de “Ertuğrul için önerilenler” şeklindeki yönlendirmeyle, kendinizi özel hissedip, onun tarafından ‘sizin izlemeniz veya dinlemeniz için’ seçilen içerikleri ‘kendiniz seçmişsiniz gibi’ izleyerek veya dinleyerek zaman geçiriyorsunuz.
Bazı komplo teorisyenleri, sizin için seçilen fakat ‘kendiniz seçmişsiniz’ gibi hissettiren içeriklerin, devasa bir deneyin veya yeni bir manipülasyon tekniğinin parçası olduğunu iddia ediyor fakat ben bu konulardan uzak durmaya çalışıyorum zira şehirde sevdiğim insanlar var…
***
Son günlerin gündem maddesi halini alan ‘Netflix sansürlenecek mi?’ sorusu, benim de kafamı kurcalıyor fakat sansürden bir tık daha fazla merak ettiğim bir konuda var…
Bilindiği üzere geçtiğimiz Perşembe günü TC Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” ile Netflix, BluTV ve Puhutv gibi dijital platformlar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) denetimi kapsamına girdi.
RTÜK bundan sonra internet üzerinden radyo, televizyon veya isteğe bağlı yayıncılık yapan tüm mecralardaki içerikleri denetleyebilecek.
Bundan sonra Netflix ve benzerleri gibi dijital platformlarda yayınlanan tüm dizi ve filmler RTÜK tarafından denetlenecek ve yayıncılık kurallarına aykırı bulunan tespitlerle ilgili yaptırım uygulanacak.
“İnternet üzerinden yapılan istismarı” önlemek amacıyla hazırlandığı söylenen yönetmeliğin, RTÜK’ün geçmiş kararları dikkate alındığında “internet dünyasında sansür uygulaması için gerekçe olarak kullanılacağı” uyarıları yapılıyor.
Ankara hükümetinin aldığı kararın sancısı, aslında 1 yılı aşkın bir süre önce başladı. RTÜK’e denetim yetkisi verilmesine ilişkin söylemler, Şubat 2018’de Türk medyasına sızdırıldı ve hükümet ‘halk rahatsız oluyor’ diyerek düğmeye bastı.
Bu söylemlerin ilk çıktığı dönemlerde, Netflix’in kurucusu Reed Hastings, Nisan 2018’de Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Özkök’le bir sohbet gerçekleştirmiş.
Hastings, Özkök’ün “Türkiye ve başka bazı ülkelerde internet üzerinden yapılan yayıncılığa da müdahale sinyalleri geliyor. Böyle bir durumda ne yapacaksınız? “ şeklindeki sorusunu, “Türkiye’yi konuşuyorsak öyle bir endişem yok. Biz Suudi Arabistan’da varız, Pakistan’da varız. Yani oralarda sorun çıkmayacak da Türkiye’de mi çıkacak? Böyle bir şey düşünemiyorum…” şeklinde yanıtlamış.
Platformun kurucusunun bu açıklaması tersten okunduğunda, ‘müdahale olursa endişe duyarız’ anlamını da taşıyor.
Aradan 16 ay geçti ve geçtiğimiz Perşembe günü RTÜK’e ‘müdahale’ hakkı verildi.
Peki, bu kararın ardından, Netflix’ten nasıl bir açıklama geldi?
“İnternet yayınlarına yönelik getirilen düzenlemeyi yakından takip ediyoruz. Türkiye bizim için çok önemli bir pazar. Bu nedenle Türk yetenekleriyle birlikte film ve dizi sektörüne yatırım yapmaya, üyelerimizin bu içeriklere keyifle ulaşmalarını sağlamaya devam etmek istiyoruz.”
Evet, Netflix’in gelirleri, Türkiye pazarına girmeden önce durağan bir hale gelmişti ve evet Türkiye pazarına girildiğinde, bu durağanlık, yerini bir yükselişe bırakmıştı.
‘Özgür yayıncılık’ ilkesini benimsediğini iddia eden, özgün içerikler üreten Netflx, sadece birkaç milyon dolar daha kazanmak için, bir devlet kurumu tarafından denetlenmeyi ve müdahaleye göz yummayı kabul etmiş olabilir mi?
***
“Ayna sonuçta bir ütopyadır; çünkü yeri olmayan yerdir. Aynada kendimi olmadığım yerde görürüm, yüzeyin ardında sanal olarak açılan gerçek dışı bir mekânda görürüm, oradayımdır, olmadığım yerde kendi görünürlüğümü bana veren, olmadığım yerde kendime bakmamı sağlayan bir tür gölge: Ayna ütopyası. Fakat gerçekten var olduğu ölçüde ve benim bulunduğum yerde bir tür geri dönüş etkisine sahip olduğu ölçüde, ayna aynı zamanda bir heterotopyadır; kendimi orada gördüğümden, bulunduğum yerde olmadığımı aynadan yola çıkarak keşfederim.” …
“Ayna, aynaya baktığım anda işgal ettiğim bu yeri hem kesinlikle gerçek hem de kesinlikle gerçek dışı kıldığı anlamda bir heterotopya gibi işler”
Bu sözler Fransız düşünür Michel Foucault’a ait. Foucault’nun heterotopyalar üzerine sarf ettiği bu sözler, dünya bu denli dijitalleşmeden çok önce sarf edildi. Fakat geçerliliği ‘şuan’ devam ediyor.
Yukarda bahsedilen ‘ayna’ benzetmesi yerine, dijital dünyadan herhangi bir platformu koyarsak; örneğin Netflix…
Platformda bulunan içerikler, bir ütopyadır. Aktörleri, yeşil perdenin önünde, belki de hiç olmayan, gerçek dışı bir mekanda görürüz; “yüzeyin ardında sanal olarak açılan gerçek dışı bir mekânda…”
Bizler, içeriğin o anını, o an görürüz. Beynimiz o anı, o an gibi yaşar. Hatta bazen filmler, bir anımızdaki anekdotta gizlenir, bazen de rüyamızın tek hatırlanan kısmında.
Kullanıcıda “başka bir mekân”, “başka bir zaman” ve “başka bir gerçeklik” algısı üreten bu içerikler, toplumun en ufak yapı taşına ait fikirlerin ‘şekillenmesine’ neden olabiliyor.
Üst paragraflarda bahsettiğim “Ertuğrul için önerilenler” şeklindeki yönlendirme, işte tam da bu noktada devreye giriyor.
Facebook’tan alınan kişisel verilerin algoritmalar tarafından işlenerek, kullanıcıya kendisi için seçilen ama kendisinin seçtiğini hissettiren bu durum, ‘şekillenmesi’ istenen fikrin oldukça ‘keyifli’ bir şekilde manipülasyona uğramasını sağlıyor.
Şimdi burada ‘Netflix dış güçlerin oyunu’ demeyeceğim, Ankara hükümetinin ‘müdahale kararıyla’ haklı olduğunu da iddia etmeyeceğim. Zira RTÜK’ün ‘organik algoritmaları’ üzerinden Türk toplumuna şekil verilmesine yarayan yüzlerce TV kanalı ve bu TV kanallarında binlerce ‘manipülatif’ içerik bulunuyor.
Yani toplum, her zamanki gibi dört bir yandan ‘şekillendirilmeye’ çalışılıyor.
***
Aslında binlerce kelimeyle anlatmak istediğim şeyi, Kıbrıslı Türk gazeteci Arif Hasan Tahsin’in “Aynı yolu yürüyenler, farklı yerlere varamazlar…” sözleriyle anlatmış.
Ya da Romalı düşünür Marcus Tullius Cicero’nun dediği gibi; “Çevremizdeki görüntülerin zihnimize ne telkin ettiğinin bilincinde olmalıyız…”
Damak tadından, hoşlandığın aktivitelere; değer yargılarından, hayat tarzına; cinsel yönelimlerinden, politik tercihlerine… Seninle ilgili her konuda bilgileri var!
Evde, yolda, okulda, işte, uykuya dalarken, uyandığında… Hep seninleler!
Peki, onları artık tanıyor musun?