Hellim konusunda çıkan sonuçtan hükümet edenler ve cumhurbaşkanlığı ofisi şikayetlerine başladı…
Bizi oyuna getirdiniz diyenler, AB emrivaki yaptı diyenler oldu.
Oysa ki, hükümette uzun bir süredir UBP var. Cumhurbaşkanlığı önceki başbakan ve UBP başkanının emrinde ve parti kadrolarının elinde.
Üstelik ortaya çıkan duruma dair farklı iddialar da var. İddialardan biri, Akıncı – Anastasiadis arasında yapılan uzlaşmada; ilgili denetleme ajansının ataması “İki toplum liderinin oluru” konusunda uzlaşılmış. Ancak, yakınlaşmaları tanımayan yeni Kıbrıs türk politikası oluşan dengeyi de görünmez kılmış.
Birileri de çıkıp bu konuya sahip çıkamamış. İki devletli dış politika açılımı nedeniyle oyun dışı kalan Türk tarafı bu uzlaşmayı takip edemedi.
Sen “iki devletli çözüm” dersen, Kıbrıslı Rum muhattapları da “bu adanın tartışılmaz egemen unsuruyum” demiş. Kıbrıs Cumhuriyeti, akıldan uzak dış politikanın karşısında kendi pozisyonunu kolaylıkla ikna edilmesini sağladı.
Böylece, yakınlaşmalar tam olarak takip edilmedi ve hellim konusunda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin etkin olduğunun açıkça belirtildiği bir sonuç ortaya çıktı.
Konu derinlemesine tartışılamadı bile çünkü Kıbrıslı Türk liderliği kendi kendini çoktan imha etmişti.
İki devlet söylemi gündeme alındıkça, olacak olan Kıbrıslı Türklerin siyasi var oluşunu değil, yok oluşunu getiriyor.
Bağıra bağıra nutuk atmış olmak, kimseyi tarih önündeki hataların sorumluluğundan kurtarmıyor…
Kıbrıs adası ancak kan ve silahla bölünmüş kalabilir. Bir arada yaşamayı engelleyen esas unsur budur. Dikenli tel de, etnik gettolarda rızamızla değil şiddetle yaratılmıştır. Konu ada topluluklarının iradesinin bir sonucu olmaktan çıkmıştır. Önemli olan ada toplulukların birbirileri ile birarada yaşamayı becereceği hassasiyetlere duyarlı bir model ortaya çıkarmaktan geçmektedir.
Bunun için adadaki tüm toplulukların ihtiyaç ve çıkarlarına uyumlu bir formül ile gerçekleşebilir.
Cumhurbaşkanı ve Hükümet kendi ağızlarıyla, izledikleri politikanın başarısız olduğunu ifade ediyorlar.
Başarısızlık, böyle dillendirince olan bitene bakıyorum ve kendime soruyorum…
Tüm bunlar yaşanırken, azınlık hükümetinin meclis çoğunluğu olmadan sürdürdüğü bu maceranın bedelini ödemesi gerekmez mi?
“Kandırıldım” diyen bakanların, göreve devam etmesi nasıl tutarlı bir politika olarak görülmektedir?
İki devlet politikasının, Kıbrıslı Türkleri oyun dışı bıraktığı açık saçık ortadayken, Nisan’da yapılacak zirvede bu konuda ısrarcı olmak kimin çıkarınadır?
Uluslararası toplumda Kıbrıslı Türk lideri olarak kabul edilmiş şahsiyetin, lideri olduğunu iddia ettiği toplumu izole etmesi hakkaniyetli bir liderlik midir?