COVID-19’un etkisiyle yaşadığımız zor zamanlar imkansızı düşünmek için bir fırsat.
Burada paylaşacağım düşünceler, geleneksel ekonomik paradigmamız dışı düşündüğüm ve eleştiriye açık noktaları olacağını kabul ettiğim bir fikirdir.
Ancak, bu fikrin tartışılarak, geliştirilmesinin ise hala daha mümkün olduğuna inanmaktayım.
Yaşadığımız bu süreçte, ekonominin daralacağı şüphesiz bir gerçektir. Bu daralmadan ise en çok etkilenenler, güvencesiz çalışanlar, yoksulluk durumunda herhangi bir birikimi olmayan insanlardır.
Niyetim ise halihazırda muhtaç durumda olan, sosyal yardım desteği ihtiyacı olan insanların artacağı ve bu noktada bu insanlara yönelik ayrılmış bütçenin yetersiz kalacağı varsayımıdır.
Birçok ülkede uygulanan ancak kuzey Kıbrıs’ta en başta güvenirlik sorunu olduğundan dolayı gerçekleşemeyen bir duruma yönelik acil bir tedbirin ilk adımlarını paylaşma amacıyla yazılan bu tartışmada önce sosyal yardım sisteminin durumu, ardından ekonomik dengesizlikler ve sorun tespiti yapılacak. İzleyen bölümde ise nakdi harcamanın önemi ile birlikte Kuzey Kıbrıs kuponu fikrine yönelik temel bir tartışma yapmak niyetindeyim.
Deneyimsel bir ekonomik yöntem olarak sunacağım bu fikirlerin yanında her halükarda sosyal yardım sisteminin acil reform ihtiyacı olduğunun da altını çizmek gerekmektedir. Gerek iktidar gerek muhalefet hatta meclis dışındaki siyasi parti ve örgütlerin de bu konuyu gündeme getirmesi, yoksullukla mücadele konusunda gerekli olduğunun altını çizmek isterim.
Sosyal Yardım Sistemi
Sosyal yardım sistemi, özellikle dar gelirli olan insanlara asgari yaşama maliyetlerini karşılamak için sunulan katkıdır. Kıbrıs’ın kuzeyinde bu yardım sistemi iş görmezlik, yoksulluk durumlarına göre verilmektedir. Ayrıca, ciddi bir miktar, burs ve şehit aileleri yardımı olarak sağlanmaktadır.
Verili koşullarda Kuzey Kıbrıs’taki sosyal yardım sisteminin en önemli sorunu yoksulluk sorununu çözmekten öte çalışamayan bireyleri destek olmayı hedeflemektedir.
2017 rakamlarına baktığımızda Sosyal Yardım miktarı kademeli olarak azalmış, şu an GSYİH’nin %1,05’ine denk gelmektedir.
Dünya Bankasının yaptığı çalışmalar Sosyal Yardım sisteminin yoksul haneleri hedefleme performansını iyi olarak ölçmektedir. Ancak, yardımların hane halklarını yoksulluktan kurtarmaya yetecek düzeyde olmadığını belirtmektedir.
2015 rakamları ile yapılan bir karşılaştırma, Kuzey Kıbrıs’taki yoksulluk oranını %22,2 seviyesinde göstermektedir. Bu Romanya, Bulgaristan dışındaki tüm AB üye ülkelerinin çok daha üstünde bir olanı temsil etmektedir. Yaşanan şok sonrası bu oranının artacağını kabul edersek, Sosyal Yardım Sisteminin iflas etme ihtimali son derece gerçekçi bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine yoksulluğun bölgelere göre ölçüldüğü analizde yoğunluk bakımından en çok yoksulluğun bulunduğu bölgeleri İskele ve Mağusa olduğunu göstermekte, en fazla yoksul insanın ikamet ettiği bölgeler ise Mağusa ve Lefkoşa bölgeleridir.
Ekonomik Dengeler
Bu süreçte ciddi bir daralma yaşanacağı bilinmektedir. Yaşanan sürecin en önemli boyutu toplam talep ciddi bir şekilde azalacaktır.
Toplam talebin azalmasının ardındaki en önemli sebeplerin başında ise a) Ciddi sayıda nüfusun ülkeyi terk etmiş olması b) turizm sektörüyle adada kısa süreli ikamet eden insanların gelemeyeceğinden dolayı talebin desteklenmeyecek olması c) bir süre daha geçiş kapıları kapalı olduğu için güneyden gelen ziyaretçilerin azalmasıdır.
Bunlar aynı zamanda yapısal sorunları da tetiklemektedir. Kamuda istihdam edilmiş yüksek sayıda insanın maaşlarını ödemek için kullanılan dolaylı vergi gelirleri azalmıştır. Yatırım iştahı azalacağından kamuya sağlanan doğrudan vergiler azalmıştır.
Sorun Tespiti
Tüm bu noktaları bir araya getirirsek, bu süreçte ihtiyaç, alım gücünü arttıracak önlemlere odaklanmaktır. Tabi ki, işsiz kalan, halihazırda dar gelirli olanlar, nakit gücü olmayanların temel ihtiyaçlarını karşılaması mümkün olmayacaktır. Sosyal yardım desteği ise hali hazırda yapısal sorunlara sahipken, doğrudan nakdi yardımlarla desteklenmesi gerekenlere yönelik çözümler yaratılması olmazsa olmazdır. Bu sadece ekonomik değil aynı zamanda insani bir ihtiyacı da karşılamaktadır.
Bu noktada doğrudan nakdi yardımlar daha önemlidir. Çünkü sosyal yardım desteği biçimde sunulacak hizmet veya materyal biçimindeki yardımlar (sağlık, erzak vs.) paranın çarpan etkisini sınırlandırmaktadır.
Daha net olursak nakit ve benzeri çarpan etkisi yaratacak harcamaların arttırılması hedeflenmelidir.
Ancak, TC’nin yada farklı bir kaynağın Kuzey Kıbrıs’ta harcamayı arttıracak kaynağı sağlayacağı öngörülmemektedir.
Nakit ve Benzeri Harcamanın Önemi
Nakit biçimindeki harcamaların en önemli özelliği piyasaya giren 1 liranın, farklı biçimlerde harcanarak 1 liradan fazla etki yaratma gücüdür.
Basite indirgeyecek olursak, bankadan 100 lira çekip herhangi bir işletmeden yapılan 100 lira değerinde alışveriş yaptığınızı varsayalım. Bu 100 liranın 50 lirası ürünün satın alındığı aracıya gitmektedir. Geriye kalan 50 lira ise işletme sahibinin cebine gitmektedir. İşetme sahibi bunun 20 lirası ile kirasını ödediğini 30 lirası ile gidip başka bir yerden alışveriş yaptığını varsayalım. Sizin cebinizden çıkan 100 lira şimdi 3 kişiye bölüştürülmüştür. 3 kişi bunu farklı biçimlerde harcar. Bu daha fazla insana ulaşır ve 100 lira çok farklı döngülerde harcanır. Bu döngü sırasında 100 lira aslında çok daha büyük bir etkiye sahiptir.
Bu hesaplama farklı sektörlerde, farklı sonuçlar vermektedir. Ancak sınırlı veriyle yaptığım ve hata payı yüksek bir hesaplamada bile bu rakam 1,89 etki göstermektedir.
Yani harcanan her 1 lira, 1,89 liralık etki yapmaktadır.
Kuzey Kıbrıs Kuponu
Bu noktada, dar gelirli hanelerden başlamak kaydıyla hükümet ve Merkez Bankası işbirliğinde Kuzey Kıbrıs kuponu sınırlı nakit kaynağının harcanmasında daha fazla etki yaratabilir ve yardım gelmeyeceği bu koşullarda mevcut olan paranın daha etkin harcamasını yaratabilir mi sorusunu sormak gerekiyor.
Yani, iyi bir iletişim kampanyası ile birlikte, hükümet en azından pilot amaçlı 1 milyon TL gibi bir rakamı bloklar.
1 milyon TL karşılığı kupon üretir. 1 Kupon = 1 Lira hesabı ile gidersek. Aslında 1 Milyon TL değerinde kupon piyasaya girer.
Dar gelirli insanlar bu kuponlarla ödeme yapabilir.
Firmalar bu kuponlarla aracılardan alışveriş yapabilir.
Bu zincir paranın bankaya ulaşacağı süre içinde devam eder.
Piyasada dolanan 1 Milyon kupon, son aşamada bankaya ulaştığında, hali hazırda bloklanmış 1 milyon kupon karşılığı türk lirası banka hesabına yatar.
Böylelikle, paranın çarpan hızından yararlanmak mümkün olur. Böylelikle iç talep canlılığı korunur, dar gelirlilerin tüketim harcamaları desteklenmiş olur.
Bu kuponlar piyasada ne kadar çok değiş tokuş yapılırsa, o kadar etkili olur.
Sorunlar
Tabi ki böyle bir yaklaşımın getirdiği temel sorunlar vardır. Bunların başında bu kuponların geri ödenmeyeceğine dair güvensizlik ve sahtelenme riski akla gelmektedir.
Ancak bu iki durum da etkili iletişim kampanyası ile çözülebilecek meselelerdir.
Aynı zamanda bu tarz ödemeleri kabul etmeyen işletmeler için caydırıcı cezalandırma yöntemleri de eklenebilir.
Bunun dışında bunun enflasyon baskısı yaratma ihtimali olduğu da söylenebilir ancak halihazırda enflasyon riski vardır. Üstelik bu dar gelirlileri hedefleyeceğinden harcama davranışlarına da yardımcı olabilir.
Sonuç
Yazının başında dediğim gibi öne sürdüğüm bu tartışmayı derinleştirmek gereklidir. Bunun yanında ekonomik olarak paralel bir değişim birimi yerine kupon sisteminin uygulanmasının yaşadığımız koşullarda talebi yüksek tutmak için uygulanacak bir yöntemdir.
Deneyimsel olarak uygulanabilecek olan bu yöntem, kuzey Kıbrıs ekonomisinin kırılganlığını hesaba kattığımızda, düşük maliyetli ancak etkili bir çözüm yaratabilir.
Bunun dışında, sosyal yardım sisteminin en erken zamanda reform edilmesi, mikro kredi uygulamaları ve garanti edilmiş en düşük gelir sisteminin bir an önce uygulamaya geçmesi gerekmektedir.
Mevcut zorlukları ile sosyal yardım sistemi maalesef yoksullukla savaşmak için yeterli donatıya sahip değildir.
Önümüzdeki günlerde yaklaşacak yıkıcı ekonomik dalgalara karşı hem düzenleme hem de etkin olma noktasında sosyal yardım sistemi çok yüksek öneme sahip olacaktır.
Bu açıdan gerek muhalefet gerek iktidar partilerinin bu konuya eğilmeleri son derece önemlidir.