Geçtiğimiz günlerde birden fazla gelişme, türk lirasındaki değer kaybını tetikledi. Bunların arasında İngiltere’de seçim sonrasında Brexit’in gerçekleşeceğinin resmen ortaya çıkması ve belirsizliklerin azalması önemli rol oynadı. Ardından, anlaşmasız Brexit seçeneğinin hala daha masada olduğunun öğrenilmesi, sterlindeki aşağı yönlü hareketlenmeye sebep oldu. Ancak Brexit dışındaki faktörler de kurları etkilemektedir.
Bunların arasında faiz indirimi kararı uygulayan TC Merkez Bankası ile faiz indirimi uygulamayan Amerikan Merkez Bankası (FED) arasındaki uyumsuzluğun rolünü söyleyebiliriz. 12 Aralık tarihinde TC Merkez Bankası faizleri 200 puan indirerek %14’den, %12 seviyesine çektiğini açıklarken, FED 1,75-1,50 aralığındaki faizi değiştirmedi. Bu da doğal olarak gelişmekte olan ülkeler arasında beklenenin dışında bir etki yarattı.
Bu iki nokta piyasalardaki gelişmelere yönelik kurların verdiği tepki olarak anlaşılabilir. Ancak bir noktaya daha dikkat etmek gerekiyor. Bu da altın fiyatları ile ilgili. Birileri çıkıp, “altın standartı 1971’de Nixon’un kararıyla tarihe karıştı, nereden çıktı şimdi bu?” diyebilir.
Bugün Merkez bankası rezervlerini açıkladı. Haftalık para ve banka istatistiklerine göre Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının 77 milyar dolayında brüt döviz rezervi geçen haftaya göre 1,99 milyar azaldı. Altın rezervi de 26,8 milyar dolardan, 25,98 milyar dolara geriledi.
Meselenin ilginç tarafı ise bir yıl önce 19,95 milyar dolar olan altın rezervinin şu an 25,98 milyar dolar seviyesinde olması. Yaklaşık 5 milyarlık net artış kaydetti. Özellikle 2019 yılı içinde TCMB’nin altın arzı hızla arttı.
Dünya Altın Konseyi (WGC) raporlarına baktığımızda, ağustos ayında 41,8 ton altın alımı yapan Türkiye, 3 çeyrekte 71,4 ton altın alımı yaparak dünyada en çok altın alan ülke oldu. Gerçekleştirilen bu işlemin makroekonomik karşılığını anlamak için bu notkada akademik bir parantez açalım.
Her ne kadar altın standard sistemi tarihe karışsa da, altın aslında enflasyon ile mücadele için kullanılabilecek en önemli araçlardan biri. Enflasyonun hızlı arttığı dönemlerde, nakit paranın hızla değerini yitirmesi, değerini zor yitiren ancak kolay bir şekilde nakde çevrilebilecek ürünlere olan ilgiyi arttırır. Bunlar arasında özellikle altın ve gümüş önemli rol oynar.
Ancak Merkez bankasındaki altın rezervi aynı zamanda da önemli bir sinyal verir. Bir biçimde dolaşımdaki paranın karşılığı kadar altının rezervde olması bir şekilde o ülkenin nakit varlıklarına güveni güçlendirir. Altın rezervlerinin yükselmesi doğal olarak Merkez bankaları için piyasaya daha fazla para sağlayabilme fırsatı tanır. Bir şekilde piyasada dolaşımda olan paranın karşılığının altın biçiminde olması, enflasyon konusunda da dengeleyici etki yapabilir. Bu özellikle kriz sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının uyguladığı para politikasının kredibilitesi ile ilgili esas unsuru oluşturmaktadır.
Ancak altın fiyatlarındaki dalgalanmalar hala arz ve talebe göre hareket etmektedir. Altın fiyatlarında hızlı bir düşüş, doğal olarak dolaşımdaki türk lirasının da kredibilite referansı ile ilgili bir soru işareti yaratır. Buradaki soru işareti, aslında dolaşımdaki paradan daha az değerde altın stoğunun olduğunu işaret eder ve dolaşımdaki nakdin karşılığına dair kaygılar yaratır.
Bu haftanın altın fiyatları ile döviz piyasasına dikkatli baktığımızda ve yukarıda bahsi geçen siyasi gündemleri de hesaba koyarak dalgalanmaları ölçtüğümüzde, artık gündemde olmadığını farz ettiğimiz altın standard sisteminin ciddi anlamda belirleyici olduğunu görüyoruz. Bu bir politika seçimi olarak değildir.
Bana göre bu Türkiye cumhuriyeti Merkez bankasının ve Türkiye İstatistik kurumunun kamuoyu ile paylaştığı göstergelere yönelik kaygılar barındırması ile ilgilidir. Piyasanın devlete düşük güveninin olması, birçok kırılganlığın olması piyasaları da gündelik kırılganlıkların dışında belirleyici olacak olan maddelere odaklanarak, bankacılık sisteminin kendini sağlama alma çabası olarak görebiliriz.
Daha detaylı incelenmesi gereken ve uzun döneme yayılacak çalışmalarla desteklenmesi gereken bu yaklaşımın, kriz dönemlerinde kırılgan devletlerin para piyasalarını anlamak için yardımcı olabilir. Ancak bazılarına göre geçtiği varsayılan kriz, hala piyasaya olan güven bunalımını aşmadığını görüyoruz.
Bunca detayın özeti, altın alımında birinci sırada olan Türkiye ekonomisinin ve Türk lirasının temeli sağlam zemine sahip değildir. Altın ile ortaya çıkarılmaya çalışılan sağlamlık durumu ise, yine üretim, teknoloji ve katma değer üzerinden şekillenmemektedir.
Kısa dönemli ve riskli sonuçlar yaratacak araçlarla çözüm bulmaya çalışıp işgücü ve sermaye kalitesini geliştirmeden atılacak adımların, uzun dönemde yıkıcı sorunlar yaratma olasılığı akılda tutulmalıdır.