Türkiye’de Ağustos enflasyon oranı %19,25’e ulaştı. Faizler ise şu an %19 seviyesinde. Bu aslında an itibarı ile TCMB’nin gösterge faiz oranının, enflasyonun etkisiyle finansal piyasalardaki yatırımcılar için zarar edeceklerini gösteriyor. Paranıza %19 faiz verip, %19,25 olan enflasyon ile %0,25 zarar edebilecekleri anlamına geliyor.
TCMB beklentilerine göre, enflasyon yılın son çeyreğinde ciddi bir şekilde azalacak. Bu açıdan TCMB’nin 23 Eylül tarihindeki faiz toplantısında faiz arttırımı yapmayacağı sonucu çıkıyor.
Reuters’in tarafından aktarılan, yatırımcı toplantısında ayrıca bunu destekleyen bazı vurgular da ön plana çıktı. Buna göre, yapılan toplantıda faiz artışı planlanmadığı gibi, Merkez Bankasının faiz indirimine daha yakın olduğu ifade edildi.
Yerli ve yabancı yatırımcılarla yapılan toplantılardan derlenen habere göre, toplantılarda önceki toplantılarda yapılan dil de değiştiği vurgusu var. Özellikle beklenen ve gerçekleşen enflasyonun üzerinde politika faizi belirlenmeyeceği yönünde bir algı oluştuğu vurgulandı. Ayrıca sıkı para politikasının da uygulanmayacağı yönünde bir anlayıştan bahsedildi.
Bu açıklamaların özeti, Merkez Bankasının krediler konusunda cömert olacağı, quantitive easing yöntemi ile piyasaya para pompalanacağı, enflasyonun kısa dönemli bir sorun olduğu, orta vadede %19 veya altında bir faiz seviyesinde politika uygulanacağı anlaşıldı.
Bu anlayışı güçlendiren bir açıklama da, TC Devlet Başkanı Erdoğan’dan geldi. Erdoğan “enflasyon sadece Türkiyenin sorunu değil” diyerek, Avro Bölgesindeki yüksek enflasyona referans verdi.
Ancak, bu oranın Avro bölgesi için şu an %3 seviyesinde olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu %2 olan enflasyon hedefinin üzerinde. Ancak, Avro bölgesindeki enflasyon sorunu ile Türkiye’nin enflasyon sorunu arasında kıyas kaldırmayacak bir fark var. Buna rağmen Avrupa Merkez Bankası’ndaki tartışmalara baktığımızda, burada hızlı bir şekilde sıkı para politikasına geçiş talebi yükseliyor. Başka bir deyişle, şu an piyasada bollaşan Avro’nun aşamalı olarak piyasadan çekilmesi ve enflasyon baskısından kurtulmanın gerekliliği yönünde bir anlayış mevcut.
Benzeri ABD Merkez Bankası FED tarafından da dile getirildi. %5 oranını aşan ABD’deki enflasyon oranı, hali hazırda net bir karar vermeye olanak sağlamıyor. FED üyeleri, yeni verileri gördükten sonra adım atmaktan bahsederken, %2 olması hedeflenen yıl sonu enflasyon hedefinin üzerinde olması FED’in açılımları üzerine oluşan baskıyı arttırıyor.
Ancak gelişmiş ülke piyasalarında enflasyonun temel sebebinin para politikasının yaınnda tedarik zincirinde yaşanan sorunlardan kaynaklandığı yaklaşımı yaygın. Bu açıdan para politikasında daha net bir duruş için, tedarik zincirindeki sorunların çözülmesine yönelik çabalara yoğunlaşarak, para politikası ile ilgili adımları, ardıl olarak değerlendiriliyor.
Önümüzdeki günlerde vaka sayısı, aşılanma ve yeni varyantlara göre bir yol çizilirken, AB ve ABD ekonomilerinde hala daha enflasyona göre faiz politikasını belirleme perspektifini sürdürüyor. Türkiye ekonomisinde faiz politikasının enflasyona sebep olduğu anlayışının hakim olması Türkiye ekonomisinin kendine özgü bir risk yaratmasına neden oluyor.
Kuvvetle muhtemelen, Ağustos ayında 6 milyar dolar değerinde IMF yardımı ile rahatlayan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, 23 Eylüle kadar faiz baskısı ile kurlarda bir yükseliş trendini deneyimleyecek. 23 eylülde ise faizlerin sabit tutulması kararı ile yeni bir yükeliş trendine girmesi kuvvetle muhtemel. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin temel çıkmazı olan dış bağımlılık sadece siyasi söylemi güçlü tutarak, algı operasyonu yaparak kurtulacak bir durum değil. Bunun için eğitim, bilim ve teknoloji konusunda da adımların atılması gerekiyor. Ancak, Türkiye devleti şu an bunun tam zıddı bir anlayış içinde yönetiliyor. Süreç içinde Covid19 ile mücadele meselesinde yaşanacaklar ekonomik darboğazın sadece bir kısmı, bununla beraber ABD ve AB Merkez Bankalarının alacağı kararlar da Türkiye’deki kur rejiminin aleyhine bir durum yaratacağını iddia etmek mümkün.
İşin garibi, art arda gelen stratejik hatalar ve ekonomi üzerindeki siyasi baskının yarattığı durum, Türkiye ekonomisinin göreceli durumunu koruyabilmesi için Covid19 krizinin devam etmesi daha iyi bir senaryo olarak ortaya çıkıyor. Covid19’un ortadan kalkması, piyasaların normale dönme eğilimine girmesi, Türkiye’deki yapısal sorunların çok daha belirgin olduğu bir ekonomiyi yaratacak. Covid19 krizi boyunca uçuşa geçen teknoloji ve araştırma geliştirme faaliyetlerini destekleyen firmaların geleceğin ekonomisinin yolunu da çiziyor. Türkiye ise hala internet yasakları ile cebelleşiyor. Hal böyle olunca, ekonominin geleceğine dair umut beslemek ve kurların düşeceğini beklemek hayalden öteye gidemiyor.