Son 3-4 ayı ama özellikle de dünden sonrasını artık birçok şeyin değiştiğinin tescilli olarak okuyabiliriz. Ocak’tan beridir bağıra bağı gelen kriz yaşamlarımızı yerinden oynatmaya başladı. İnsanın en zor vazgeçebileceği şey belki de alışkanlıkları ve onun yarattığı konfor alanıdır. Krizin de ilk olarak darbe indirdiği yer sıradan insanın hayat akışıdır. Bugün itibariyle de tam da yaşamakta olduğumuz bu ‘darbe alma’ halidir. Son 1-2 aydır insanlarda çaresizlik ve tedirginlik duygularının hat safhaya çıktığını gözlemliyorum. Bu duygulanımlar çıkışsızlığın derinleştiği bir bağlamda ya dışarıya döndük yıkıcı bir hınca ya da içe dönük pasif bir çürüme haline evrilecek. Diğer yandan bu kriz aynı zamanda bizim kuşağın yaşadığı ve hissettiği ilk krizdir de diyebiliriz. 2000 krizini hisseden annelerimiz babalarınızdı. Şimdi ise aradan 18 yıl sonra bizim kuşağın iliklerine kadar yaşamaya başladığı bir kriz var. Bu süreç sanırım kısa süreli bir dalgalanma değil; zamana yayılacak, belki de yıllar sürecek uzun erimli bir kriz olarak yaşanacak. Açıkcası bu süreçteki en büyük korkum bizim kuşağın bu krizi atlatamayacağı yönünde. Çünkü bizim kuşak aynı zamanda güvencesiz bir kuşak. Geleneksel orta sınıfın aksine, -yani anne babalarımızın- sosyal koruma olanaklarından en az yararlanan, özel sektörde düşük maaşlı uzun saatler çalışan, yatırımları ya yapılmayan ya da düşük yapılan, devlete kapağı atabilse bile düşük maaş ve sosyal haklardan yararlanan, asgari ücrete asgari bir yaşamın layık görüldüğü bir kuşak. Yaşamlarımız kırılgan, zamanımızın çoğu sistem tarafından yutulan, potansiyellerimiz emilen bir kuşağız. Buna rağmen bizim kuşak sanki de bambaşka bir hayat koşullarına sahipmiş gibi geleneksel orta sınıfın sürdüğü yaşamı arzulamakta, ona özenmekte ve onlar gibi yaşamak istemekte. Yani bizim kuşağın çoğu yeni işçi sınıfı fakat hayalleri geleneksel orta sınıf hayalleri. Krizin ilk vurduğu nokta tam da burası işte. İlk kırılma da burada olacak. İnsanlar arzu ettiği yaşamı yaşayamadıklarını ve yaşayamayacaklarını idrak ettikleri zaman ne olur bilmiyorum. Fakat orta sınıflar bir şekilde bu krizi bir yerlerden kısarak atlatabilirler. Yaşamsal anlamda bizim güvencesizlik girdabındaki, hali hazırda kırılgan bir hayat sürmeye mahkum bırakılan kuşak insanları bu krizi nasıl atlatacak bunu da bilmiyorum. Barınma, yiyecek ve ulaşım gibi en temel yaşamsal gereksinimlere dahi ulaşımın artık çok zor olduğunu düşündüğünüzde bu krizin en azından bizler için en temel yaşamsal gereksinimleri tehdit eden bir kriz olduğunu söyleyebiliriz.
Son 1-2 ayda borcunu ödeyemeyip evini satan, bir apartman dairesi alamayan, evliliklerini erteleyen, yurt dışına çalışmaya gitmeyi planlayan, iş yeri batmanın eşiğine gelen pek çok insanla karşılaştım.
Hali hazırda siyasal anlamda iradesiz olan bir halkın, aynı zamanda yaşamı idame etme potansiyelinden de mahrum kaldığı bir döneme girdik. Çıkış veya kurtuluş için verili alternatifler çözüm mü? Emin değilim. Çünkü bu kırılganlık hali hem kapitalizmle ilgili hem de ontolojik durumlarımızla ilgili. İlla bir söz söylemek gerekirse içine girdiğimiz bu süreç iliklerimize kadar yaşanacak ve bu süreçten sonra hiç kimse bugünkü gibi olmayacak.
Kurtarıcılarımızdan kurtulmaya ihtiyacımız var – Hasan Yıkıcı
Siyasal ve pratik anlamda bir çıkmaza düştüğünüzde veya hareket etme, kitleleri ikna edebilme kabiliyetinizi yitirdiğinizi fark ettiğinizde çeşitli alternatifler, araçlar veya ifade kanalları yaratmaya çalışırsınız.
Okumaya Devam EtDetails