Göz boyamaktan başka işlevi olmayan, stratejik yetkileri halk iradesinin denetiminde dahi olmayan anayasal düzenimizde anayasal demokrasinin anayasa ile belirlenmiş görev tanımına sahip görevli, görev tanımına aykırı açıklamalar yapacak, yaptığı açıklamalar toplumda rahatsızlık uyandıracak ancak, “ifade özgürlüğü” kapsamında ele alınması makul olacak.
Anayasal demokrasinin koca bir safsatanan ibaret olduğu ülke yarısında diğer taraftan herhangi bir bağlayıcı göreve sahip olmayan sivil bireyler kendilerini ifade ettiler mi, “ifade özgürlüğü” milliyetçi gürültüde boğulacak bireyler “rumcu” ilan edilecek, deniz ötesine müzevirlenecek, seyahat etme hakları kısıtlanacak, davalar açılacak…
İkiyüzlülük ne demektir sorusuna cuk diye oturan bu tavırlar olmasa biz ne ederdik ?
Faşiste “faşist”, yobaza “yobaz” demek somut durumun tahlilinin bir parçasıysa, Erhan Arıklı ve türevlerinin ikiyüzlü olduğunu ifade etmek somut durumun somut tahlilidir.
Binbir sıfatı bünyesinde barındıranlar yenilerinin eklenmesinden rahatsız olmayanlar, ikiyüzlü olmaktan mı çekinecek?
Safsataya dayalı demokraside, konuyu anayasal düzlemde tartışmak sonuç üretmekten uzak bir durum yarattığı bal gibi ortadayken, öfkenin sokakta selfie karesine indirgenmesinin de tek başına çözüm üretmeyeceği aşikar.
Öyleyse ne yapmalı?
Öncelikle, gerici aklın mağdurunun kim olduğuna bakmakta yarar var. Gerici aklın mağduru, tepki verenlerden öte; dini duyguları istismar edilenler, köleleştirilenler, eşinin malı olduğunu kabullenen kitlelerdir…
Eğer bir irade gösterilecekse, esas olan bu durumun tersyüz edilmesi ile mümkündür. Bu kitlenin ortak özelliklerinin başında maddi olanaklardan yoksun olması, eğitim fırsatlarından daha az yararlanmış olduğu açıksa, çözümün eşitlikçi, sosyal adalet ve dayanışmaya dayalı açılımlardan geçtiği bellidir; konuyu sekülerizme hapsetmek sadece kutuplaşmanın derinleşmesine neden olmaktadır.
Bu açıdan baktığımızda yoksulluk ve yoksunlukla mücadelenin politik anlamda çıkış noktası olduğunu kabul etmek gerekiyor. Esas sorulması gereken, yoksullukla mücadele etmek için elimizdeki araçların etkinliğinin nasıl arttırılması gerektiği ve yoksullukla mücadeleyi derinleştirecek yeni araçlar yaratmaktan geçmektedir.
Geldiğimiz nokta bize şunu gösteriyor: Fizan’a kadar da yürüsek yapısal sorunları çözmedikçe, durum değişmeyecektir.