*Dileriz ki bu, alandaki paydaşlarımızla “son” diyaloğumuz olmasın.
Takip edenler fark etmiştir, geçtiğimiz günlerde aralarında Yenidüzen Gazetesi’nin de olduğu 5 gazetenin milliyetçi propaganda dizisi “Bir Zamanlar Kıbrıs”ın tam sayfa reklamını vermesi üzerine barış gazeteciliği ilkeleri kapsamında bir eleştiri yazısı yayımlamıştık. Akabinde de Yenidüzen’in Genel Yayın Yönetmeni Cenk Mutluyakalı, bu eleştiriye yanıt olarak bir köşe yazısı yayımlamıştı.
Yer yer kişiselleşen, yer yer tanımazdan gelen bu yazı ile ilgili nasıl bir tutum almamız gerektiği konusunda -kolektif yayıncılık ilkeleri gereği- ekip içinde detaylı bir istişare sürecine girdik. Tartışma zeminini doğru yerlerde tutabilmek, konunun kişiselleşmeden politik eleştiri çerçevesinde kalabilmesini sağlamak ve bunu yaparken hangi formatları kullanmamız gerektiği, kullanacağımız dil v.b noktalarda bir ortaklığa ulaşmaya çalıştık. Bu çoğulcu yapının, barış gazeteciliği adına kıymetli bir yeri olan ve ne yazık ki buna zeval getiren bir adım atmış olan Yenidüzen’in yapısından farklı olduğunun farkında olmakla beraber, bunun ‘kim olduğu belli olmamak’ şeklinde yorumlanmasının mesleki bir hiyerarşi anlayışından doğduğunu düşünüyoruz.
Aradaki fark belki de şöyle bir örnekle anlatılabilir:
Bu reklamın Yenidüzen’de yayınlanması kararında tüm Yenidüzen emekçilerinin fikir birliği olmamış olabilir, ama bizler bunun barış gazeteciliği adına büyük bir çelişki içerdiği konusunda hemfikiriz. Bu pozisyonumuzu savunmanın da, barışı savunmakla sıkı sıkıya ilişkili olduğuna olan inancımız nedeniyle, bu diyalog kapısını zorlamakta kararlıyız; “GazeddaKıbrıs’a dair bir son yazıdır bu” cümlesiyle başlayan bir yazıyla karşı karşıya olmamıza rağmen…
Çünkü eleştiri ve tartışma, toplumsal değişimin ve dönüşümün en önemli yapı taşlarıdır. Eğer barış gailesinde ortaklaştıysak bu değişim ve dönüşümün ne kadar ince detaylarda örülmesi gerektiği konusunda böylesi bir zıtlaşma, tartışma zeminini kişisel ve gereksiz bir noktaya taşımaktadır.
Küçük toplum olmanın eleştiri kültürü açısından zorlayıcı dinamikler yarattığını, toplumsal statüleri kırılganlaştırabildiğini ve buna bağlı olarak hata yapmanın ve bunun sorumluluğunu almanın görece daha yüklü anlamlara bağlanabildiğinin bilincinde olarak, yinelemek isteriz ki; yapılan bu yanlışa yanlış demek, Yenidüzen’in tüm tarihini, mücadelesini ve misyonunu silmek anlamına gelmez. Aksine bu vurguyu Yenidüzen üzerine yapmamızın nedeni tüm bu tarihe, mücadeleye ve misyona verdiğimiz önemde saklıdır. Ancak bu yanlışı üstlenmek yerine, “çalışanların ailelerinin geçimlerini sağlama” gibi bir gerekçelendirmeye girmek, gazetenin mesleki etik kapsam ve sınırlarını daha da kuvvetle sorgulamamıza yol açtığı gibi, yine yeniden eleştirinin yükünden feragat etme girişimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cenk Mutluyakalı: “Barış gazeteciliğinin en temel ilkelerini sattınız” yakıştırması, zorbaların yaptığı kadar çirkin bir iftiradır bize… O kadar mı kolay böylesi ağır ithamlar yapmak… GazeddaKıbrıs’taki arkadaşlara soruyorum; onca yılın emeğine, düşüne, üretimine, kavgasına leke sürmek bu kadar mı sıradan sizce?”
İftira veya itham, gerçeklikle herhangi bir bağ olmadığı takdirde kullanabileceğimiz kelimeler, ancak eleştirinin yükü kişiselleştirildiği takdirde bağlamından kolaylıkla koparılabilir hale geliyor. Barış kültürü inşasının hiçbir aşaması hiç de kolay değil, hiç de sıradan değil elbette, bunu Yenidüzen emekçilerinin çok çok iyi bildiğini biliyoruz. Bu eleştirinin bu inşa için zorunlu olduğunu görmemekte ısrar etmenin anlamı ise bu çabalarımızı bulanıklaştırıyor.
Otoriter bir rejimin propaganda kanalında, savaş, etnik çatışma ve milliyetçi hamaset propagandası yapan bu dizinin reklamları aynı zamanda, Kıbrıs’ın kuzeyindeki pek çok bölgede, özellikle Mağusa-Derinya bölgesinde, güney-kuzey geçiş noktalarına nazır, belediyeye ait dev billboardlarda da fetih temalı görsellerle yer alıyor. Bu stratejik yerleştirmeyi, aksi koşullarda eleştirecek pozisyonda olan Yenidüzen’in, yaptığı bu hatayla kendi yoluna nasıl büyük bir taş koyduğunu ve bunun toplumsal yansımasını daha da net gösterebilecek bir örnek olamazdı muhtemelen.
Gazete editörleri, haber konusundaki hassasiyetini benzer bir şekilde reklam alımı özelinde de sergilemekle mükelleftir. Parası olan herhangi bir kişi, Yenidüzen gazetesinde istediği herhangi bir reklamı yayınlatamamalıdır. Kısacası, gazete yönetiminde alınan kararlar, kamuoyunda hatalı olabilecek nitelikte kararlarsa, birilerinin buna ses çıkarması gerekmektedir. Çünkü gazeteci olarak sizlerin sorumluluğu sadece kendinize değil, aynı zamanda toplumadır…
Saygılarımızla
GazeddaKıbrıs Kolektifi